Lozan Barış Antlaşması’nın TBMM tarafından onaylanmasından sonra İstanbul’un 2 Ekim 1923’de tahliyesi başladı. 6 Ekim 1923’de İstanbul’un yabancı işgal kuvvetleri tarafından boşaltıldı. Yabancı işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan ayrılması ile hükûmet merkezi meselesi gündeme geldi. Lozan’dan başarı ile dönen Dışişleri Bakanı İsmet Paşa’yı bekleyen iki önemli meseleden biri Ankara’nın hükûmet merkezi olması, diğeri devlet şeklinin tespitiydi. İsmet Paşa, hükûmet üyesi olmakla beraber, Ankara’nın başkent oluşunu öngören önergeyi 9 Ekim 1923’de on dört arkadaşı ile birlikte Malatya Milletvekili olarak TBMM’ye vermişti. 

Türkiye Devletinin makarrı idaresi (Başkenti) Ankara şehridir. Tasarının gerekçesinde “İstanbul’un hep halifelik merkezi kalacağı” söyleniyor ve Yeni Türkiye’nin başkentinin Anadolu’da ve Ankara kentinde seçilmesi gerektiği” vurgulanıyordu. 1500 yıldır üç büyük imparatorluğa (Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları) başkentlik yapmış, İslam’ın en büyük şehrini terk etmek ve yeni bir başkent kabullenmek hem Türkler hem de yabancılar için kolay değildi. Yabancı ülkeler uzun süre İstanbul’dan ayrılmak istemediler. 1925 başında İstanbul’da 18 devlet, Ankara’da yalnız 4 devlet temsilciliği bulunuyordu (Afganistan, Polonya, Sovyetler Birliği ve Fransa temsilcileri) İngiltere temsilciliği 3 Haziran 1929’da Ankara’da ilk resmî faaliyetine başladı.

Önergeyi veren İsmet Paşa, Dışişleri Bakanı’dır. Ankara’nın hükûmet merkezi olması konusu, TBMM’ne bir hükûmet teklifi olarak gelmemişti. O dönemde, Başbakan ve Bakanlar, Meclis hükümeti anlayışının tabiî sonucu olarak, Meclis genel kurulundan doğrudan doğruya seçilirlerdi. Başbakan ve Bakanlar, Meclis’e karşı sorumlu idiler. Bakanlar Kurulu’nda karar için oy birliği değil, oy çokluğu yeterli sayılıyordu. Parlamenter rejimde büyük önem taşıyan kabine dayanışması, meclis hükûmeti sisteminde önem arz etmiyordu. Böyle bir durumda hükûmet içinde uyuşmazlık her zaman baş gösterebilirdi. Ankara’nın hükûmet merkezi olması konusunda hazırlanan bir tasarının Hükûmet içinde müzakere edilmesi ve işbirliği sağlanması zaman alacak ve dayanışma içinde çalışılması da güçlükler arz edecekti. Bu bakımdan meselenin süratle çözümlenmesi ve Bakanlar Kurulu üyeleri arasında herhangi bir uyuşmazlığın çıkmaması için Ankara’nın hükûmet merkezi olması konusu bir kanun teklifi şeklinde İsmet Paşa ve on dört arkadaşının birlikte hazırladıkları bir önerge ile TBMM’ne getirildi.

Ankara’nın hükûmet merkezi olması konusunda Meclis’te fikir ayrılığı vardı. İsmet Paşa, “Hatıralar”ında hükûmet merkezi seçimini hemen yapmak gerektiğini belirterek; “Ondan sonra gelecek mesele var. Cumhuriyet ilân olunacak. Bunda biz kararlıyız, mutabık kalmışız. Devletin şeklini bir an evvel tespit edeceğiz. Onlar bu mesele geldiği zaman da aceleye lüzum yoktur, diye en masum tedbir olarak talik etmeyi, uzatmayı istemişlerdir. Mesele şu: Yeni devletin esaslarının tespitinde aramızda fikir ayrılığı var.” sözlerine yer vermişti.

İsmet Paşa, Ankara’nın hükümet merkezi olması konusunu acil bir mesele olarak görmekte ve Lozan’dan itibaren zihnine yerleşmiş bulunduğunu ifade etmektedir. İsmet Paşa’ya göre, Ankara’nın başkent olması iç ve dış çeşitli sebeplere dayanmaktaydı:
Lozan’da garp âleminin murahhasları, mütehassısları, diplomatları ile görüşüyorum. Bunlar, İstanbul Hükümetini, İstanbul muhitini tanıyan insanlar ve yeni devletin o muhitin insanlarına göre kurulmasını arzu ediyorlar. Bunu her hallerinden anlıyorum. Her konuşmamızda hükümet merkezi bahsi geçiyor. Ankara’da kalacak mısınız, kalınabilir mi, sonra nasıl olacak? Bana hep bunları soruyorlar. Ankara’da kalırsanız biz oraya nasıl gideriz, diyorlar. Bunların hepsi, benim her gün içinde bulunduğum muhitin sözleri. Dış âlemin görüşü, düşüncesi ve telkinleri böyle. Bizim bakımımızdan meselenin daha ehemmiyetli ve değişik cepheleri var. Bir defa Boğazlar askerî bakımdan tamamıyla açık, tamamıyla emniyetsiz. Bu vaziyetteyiz. Lozan Muahedesiyle elde edebildiğimiz neticeler ve tarihî şartlar bizi endişeye sevk ediyor. Ayrıca Anadolu’nun ortasında bulunarak ve bir Anadolu Hükûmeti olarak yeni devleti çalıştırmak istiyoruz”. İsmet Paşa, açıklamalarına devamla, hükûmet merkezinin İstanbul olması baskılarına karşın karar almak ve iş yapmak için acele davranmanın gereğini belirtiyordu. İsmet Paşa’ya göre “Ankara’nın hükûmet merkezi olması ile ilgili önergenin Meclis’ten geçirilmesi esaslı bir karardır. Yeni devletin politikasına, ideallerine yazılı bir istikamet veren, kesin, fiili bir adımdır. Teklif edilen Anayasa maddesi gayet kısadır. “Türkiye Devletinin makam idaresi Ankara şehridir.”

Teklif edilen kanun maddesinin gerekçesi özetle, yeni Türkiye’nin esas mevcudiyetinin ve ülkenin kuvvet kaynaklarının ve gelişmesinin sağlanması, Anadolu’nun merkezinde başşehri tesis etme lüzumunu açıklıyor ve coğrafi ve stratejik durum, iç ve dış güvenlikte bunu gerekli görüyordu.
13 Ekim 1923’de Anayasaya konan ek bir madde ile Ankara, yeni devletin başşehri olmuş ve böylece devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki çekişmelere son verilmişti. Bu aynı zamanda Millî Mücadele’nin başından beri uygulanan Ankara’nın İstanbul’a hâkim olacağı esasının da bir sonucu idi. Şevket Süreyya Aydemir de Ankara’nın başkent olmasını önemli bir olay, manalı bir hâdise olarak ifade etmekte,” İstiklâl mücadelesinin gelenek ve hatıralarına asil bir saygı ve bağlılık nişanesi” olarak görmektedir. Bernard Lewis’in belirttiği gibi; “Böylece, meydana gelmekte olan değişiklikleri sembolleştiren ve iyice belirten yeni bir başkent seçildi. Yeni devlet bir hanedan, imparatorluk veya din üzerine değil, Türk ulusuna dayanıyordu ve başkenti de Türk Anayurdu’nun kalbinde idi.”

Editör: TE Bilisim