1999 yılında 16 Ağustos'u 17 Ağustos'a bağlayan gece meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki deprem,Türkiye tarihinin en büyük ikinci depremi olarak kayıtlara geçti. Hepimizde derin yaralar, izler bırakarak gitti. 17 Ağustos'un ardından deprem konusu Türkiye'nin en önemli gündem maddesi haline geldi. 1999 depremin yaşandığı yıl henüz 8 yaşındaydım. Ankara’da olmamıza rağmen depremin etkisini fazlasıyla hissetmiştik. Sonrasında televizyonlara yansıyan karelerden, yitip giden canlardan duyduğum üzüntü ve korku uzun yıllar benimle kaldı, kalmaya da devam ediyor. Sesimi duyan var mı haykırışı ise çocukluğumdan beri kulaklarımdan yitip gitmiyor.
“TBMM Deprem ri̇ski̇ni̇n araştırılarak deprem yöneti̇mi̇nde alınması gereken önlemleri̇n beli̇rlenmesi̇ amacıyla kurulan Mecli̇s Araştırması Komi̇syonu'nun Temmuz 2010 tarihli raporuna göre, depremde 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti, 43 bin 953 kişi yaralandı. Yaklaşık 200 bin kişinin evsiz kaldığı, 66 bin 441 konut ve 10 bin 901 iş yerinin yıkıldığı depremden 16 milyona yakın kişi değişik düzeylerde etkilendi, 285 bin 211 konut ve 42 bin 902 iş yerinde hasar tespit edildi.”
2021 yılına girerken hepimiz büyük beklentilerle girdik. 2020 yılı pandemiyle geçerken 2021’in tüm dünyaya güzellik getirmesini diledik ama ne var ki 2021 geçtiğimiz yılı aratır oldu. Ardı ardına deprem, yangın, sel haberleri gelmeye başladı. Doğal afetler, dünyayı ve insan yaşamını doğrudan tehdit eden, tamamen doğal nedenlerle ortaya çıkan felaketler olmasına karşın aynı zamanda dikkatsizlik, çevre kirliliği gibi doğrudan doğruya insanların kilit rol oynadığı nedenlerle de ortaya çıkabilmekte.. Bu yüzden en az kendimiz kadar çevremizden, içinde hayat bulduğumuz dünyadan da sorumluyuz. Bu her konu için geçerli aslında. Bilinçli ve tedbirli olmalıyız. Depremi önleyemeyiz belki ama depremle baş edebiliriz, hazırlıklı olmak hayat kurtarır.
Kimi acılar vardır ki dilsizdir; tarif edilmez, unutulmaz… Yitirdiğimiz canlarımıza rahmet ve saygıyla.

Editör: TE Bilisim