Sürekli değişen, gelişen dünya düzenine ayak uydurmak bizler kadar gençleri de ağlarına almış durumda. İki nesil arasında sıkışıp kalmaktır aslında genç olmak. Teknolojinin sunduğu imkanları kullanmakla kullanmamak arasında kalmışlığın getirdiği bir ikilem.
21. yüzyılda genç olmak, sürekli bir dönüşüm ve çelişkinin içinde yol almak demek. Teknolojinin baş döndürücü hızı, küreselleşmenin getirdiği yeni fırsatlar ve toplumsal normların kırılganlaşması, gençleri eşsiz bir tarihin tanığı haline getiriyor. Ama bu eşsizlik, aynı zamanda büyük bir yükün habercisi.
Bugünün gençleri, bilgiye bir tıkla ulaşabilen ve dünyayla anında bağlantı kurabilen ilk kuşak. İnternet, eğitimden girişimciliğe kadar sınırsız fırsat kapıları açtı. Ancak bu sınırsızlık bir ikilem de yaratıyor: Sürekli çevrimiçi olmak, sosyal medya baskılarıyla mücadele etmek ve dijital bağımlılıkla başa çıkmak. Z kuşağı olarak tanımlanan bu nesil, bir yandan yenilikçi projeler ve hareketlerle dünya sorunlarına çözüm ararken, diğer yandan sanal dünyadaki “mükemmel yaşam” beklentileriyle boğuşuyor.
Gençler, bir yanda modern dünyanın sunduğu özgürlük ve yeniliklerle büyürken, diğer yanda toplumun geleneksel beklentileri arasında sıkışıp kalıyorlar. Eğitimde başarı, iyi bir kariyer ve “ideal” bir hayat kurma baskısı, pek çok genci stresin eşiğine getiriyor. Ancak bu kuşak, alışılmış kuralları sorgulama cesaretiyle de öne çıkıyor. 21. yüzyılda genç olmak hem zorlu hem de umut dolu bir süreç. Gençler, değişimden korkmadan yenilikçi fikirler üretmeye ve bu fikirleri hayata geçirmeye devam ediyor. Ancak bu yolculukta yalnız olmadıklarını bilmeleri ve toplumsal desteği hissetmeleri gerekiyor. Belki de 21. yüzyılda genç olmak, hem değişimin hem de dayanışmanın temsilcisi olmaktır. Bu yüzyılda genç olmak bir sınav değil, dünyayı yeniden inşa etme fırsatıdır. Şimdi onların, bu fırsatı nasıl değerlendireceğini izleme zamanı.