Editör: TE Bilisim
Güzel dil Türkçe bize,
Başka dil gece bize
Ziya Gökalp
1 Kasım 1928 “Dil Devrimi” ile 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin (şimdiki Türk Dil Kurumu) kuruluşu ile başlayan çalışmalar, Tanzimat ile başlayan ve Cumhuriyet sonrasında kendini gösteren dilde sadeleşme hareketlerinin devamı idi.12 Temmuz 1932’de kurulan Türk Dil Kurumunun “Türkçe Kurultayı” adı verilen ilk genel kurulu 26 Eylül 1932 günü Dolmabahçe Sarayında yapıldı. Daha önce yapılan çağrının da etkisiyle kurultaya 814 üyeyle birlikte katılanların sayısı 917’ye ulaştı. Ülkenin her yanından ve her meslekten kişilerin, saz şairleri ile yemenili köylü kadınlarının katılımı, toplantının ulusal özelliğini göstermişti. Başkan Samih Rıfat, kurultayın açış konuşmasında, amacın Türkçeyi ulusal dil düzeyine çıkarmak, yazı dili ile halk dili arasındaki ayrılığı gidermek olduğunu belirtmiş, bu amaca da ancak halkın katılımıyla ulaşılabileceğini söylemişti. Kurultayda, Türk Dil Kurumu’nun tüzüğü üzerinde çalışılmış, tüzüğün birinci maddesinde şu yargıya yer verilmişti: "Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin yüksek koruyucu başkanlığı altında 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti adlı bir cemiyet kurulmuştur."
Derneğin amacı da şöyle belirlenmişti:
"Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı, Türk dilinin öz zenginliğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir."
Kurultayın son gününde oybirliği ile kabul edilen 26 Eylül’ün “Dil Bayramı” olarak kutlanması önerisi ile her yıl 26 Eylül’ü, “Türk Dili Bayramı” olarak coşkuyla kutluyoruz.
“26 Eylül Dil Bayramı”, aynı zamanda “Dil Devrimi”nin da coşkuyla kutlandığı bir gün. Bilindiği gibi “Dil ve Alfabe Devrimi” 1 Kasım 1928 yılında gerçekleşti ve dört yıl sonra ilk defa 26 Eylül 1932 günü “Birinci Türk Dili Kurultayı” toplandı.
“Birinci Türk Dil Kurultayı”nın toplandığı Eylül ayının 26. gününü de içine alan son haftasında geleneksel olarak Türk Dili Kongresi toplanır oldu ve aynı tarih Türkçe için “Dil Bayramı” olarak kutlanmaya başlandı. 26 Eylül Türk Dil Bayramı’nın 87. yıl milletimize kutlu olsun.
Ziya Gökalp'ın vurguladığı gibi, Türkçe güzel bir dil midir? Bu soru yalnız Türkçe için sorulmamıştır. Sözlüklerde normal olarak yazı veya kültür dilinin söz dağarcığına yer verildiğini biliyoruz. Ancak bütün ülkelerde ortak yazı diline girmemiş birçok söz kullanıldığı da bir gerçektir. Özellikle yurdumuzda yerli ağızlarda kalmış sözler göze çarpacak kadar çoktur. Dil uzmanları bu sözleri diyalektoloji sözlüklerinde toplarlar. Bizde ilk diyalektolojik sözlük, 1932'de Anadilden Derlemeler başlığı ile yayımlandı. Daha sonra bu alanda yeni ve daha geniş çalışmalar yapıldı ve sonunda Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi başlıklı bir sözlük kazandık. Bu sözlüğün yeni verilerle geliştirilmiş 2. baskısı Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü adı altında çıktı.
Türk Dilinin Güzelliği Dillerin güzelliği sorununa gelince : Dillerin güzelliği, dil biliminde ünlü adını verdiğimiz a, e, ı, i, o, ö, u, ü gibi seslerin çokluğuna bağlıdır. Anadolu ağızlarında kullanılan “kapalı” eyi saymayacak olursak, Türkçemizde sekiz ünlü vardır. Dilimizde kullanılan ünlüler kısa ünlü sayılır. Buna karşılık yabancı dillerde uzun ünlüler de kullanılır. Ancak yabancı dillerin bir bölümünde ö, ü gibi ünlüler geçmez. Örnek olarak, Arapça ve Farsça gibi komşu dillerde bu seslerin kullanılmadığını biliyoruz. Ayrıca, Çekçe, Sırpça, Hırvatça, Bulgarca, Rusça gibi Slav dillerinde de bu ünlüler kullanılmaz.
Yabancı dillerden aldığımız sözlerin Türkçenin ses yapısına uymadığı, dilimizin güzelliğini bozduğu açıktır. Türkçenin ses yapısına uyan alıntılar dilimizde olduğu gibi saklanmışsa da, düzeni bozan sözlere dilimizin yapısına uyan biçimler verilmiştir.
Güzel Türkçemize örnekler ararken yeni yazarlarımızın eserleri yanında yer adlarımızı da göz önünde tutmak gerekir. Türk halkının verdiği bu adlarda güzel Türkçe, özlemini çektiğimiz öz Türkçe saklanmıştır. Çamlıbel, Çamlıca veya Çamkoru gibi bir ad, size bir çam ormanının güzelliğini duyurmaz mı? Soğuksu, Soğukpınar veya “soğuk pınar” anlamına gelen Dumlupınar adında yazın susuzluğunu gideren bir hava yok mudur? Akçay, Aladağ, Göksu veya Karagöl adlarında büyük bir renk zenginliği gözümüzün önüne gelmiyor mu? Akçiçek, Çiçekpımar, Güllüce, Gülpınar adlarında burcu burcu yurt kokmaz mı? Ayvacık, Ayvalık, Elmalı, Bademli veya Payamlı, Erikli, Ahlatlıbel gibi adlarda toprağın verdiği yemişler dile gelmiyor mu?
Burada daha çok yer adlarımızın, özlediğimiz Türkçeyi, öz Türkçeyi sakladığını vurgulamak istiyorum. Aydınlarımızın diline Arapçadan, Farsçadan birtakım sözler geçmiştir. Türkçe ak sözü varken beyaz kelimesini veya Türkçe kara sözü dururken siyah kelimesini almış bulunuyoruz. Ancak halk, bu kelimeleri benimsememiştir. Bu bakımdan yer adlarımızın bize verdiği ders çok düşündürücüdür. Akağıl, Akbaş, Akbayır, Akbelen, Akbıyık, Akboyun, Akbulut, , Akçakoyun, Akçal, Akçam, Akçaören, Akçapınar, Akçay, Aksu, Aktaş, Akdoğan, Akhisar, Aksakal, Aktepe gibi binlerce yer adımız var. Buna karşılık yurdumuzda Beyazağıl, Beyazkoyun, Beyazkışla, Beyazalan gibi bir yer adına rastlanamaz. Çünkü Türk dilini yaratan ve yaşatan halk beyaz kelimesini benimsememiştir. Akdeniz adı bu halkın malıdır, Beyazdeniz aydınların eseridir.
Türkçe kara sözünün yanındaki siyah kelimesi de yalnız aydınların dilinde kalmıştır. Halk bu kelimeyi de benimsememiştir. Yer adlarında yal- nız kara sözü yaygın olarak kullanılmıştır. Karaağaç, Karaağıl, Karaayıt, Karabağ, Karabalçık, Karabalta, Karabaş, Karabayır, Karabel, Karabelen, Karabıyık, Karaboğaz, Karabük, Karacaağa, Karacakaya, Karaçam, Karaçay, Karasu, Karadağ, Karadoğan, Karagöl, Karahan, Karaman, Karain, Karakaya, Karakuyu, Karapınar, Karaorman, Karatepe gibi yer adları arasında Siyahtepe, Siyaholuk, Siyahsu diye bir tek yer adı yoktur. Şu hâlde, siyah kelimesi de ancak dar bir çevrede, ancak aydınların dilinde kalmış, Türk topraklarında dal budak salmamıştır.
Türkçe gök sözü varken mavi kelimesini kullanmaya gerek var mıdır? Aydınlarımız mavi göz'den söz ederler, halk gök göz der, Gökbel, Gökbelen, Gökgöl, Gökkaya, Gökpınar, Gökkaya, Gökyar, Göktepe, Göksu der, ancak aydınlar Mavi Nil ve Mavi Tuna derler. Göknil ve Göktuna daha güzel, daha Türkçe değil midir?
Saydığım bu örneklerde Türkçe nasıl güzelleşir sorusunun cevabı da saklıdır. Demek ki yer adlarımızdan birtakım dil dersleri alabiliriz. Türkçe sevgisini, Türkçe saygısını, Türkçe duygusunu, Türkçe ölçüsünü bu adlardan öğrenebiliriz.
Yorumlar