Altınköy, Türkiye’nin dört bir yanından sanatçıları ağırlıyor
“ALTINKÖY’E ÇOK EMEK VERİLMİŞ, MÜTHİŞ BİR ATMOSFER”
Hatay’ın Anktakya ilçesinden gelen Ahşap Yakma Ustası Hüseyin Bilgin, 13 yıldır ahşap yakma ile uğraşıyor. Resim öğretmeni olan Hüseyin Bilgin, kendi resim öğretmeni sayesinde kara kalem çalışmalarının yanında ahşap yakmaya da merak sarmış. Altınköy’e üçüncü kez gelen Bilgin, Altınköy için “Çok emek verilmiş, müthiş bir ortam. Ahşap yakma mesleği için atmosfer ilham verici. Doğal bir ortam ve ahşap ile iç içeyiz. Ziyaretçilerde yoğun ilgi gösteriyor. Bizlere destek olan başta Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’ye ve ekip arkadaşlarına teşekkür ediyorum” sözleri ile duygularını belirtiyor.
Bilgin, Ahşap Yakma sanatının çok zevkli bir teknik olduğunu belirterek, “Bu sanata başladığınız zaman, hep daha çok yapmak ve ilerletmek istiyorsunuz. Üniversiteyi bitirince tamamen ahşap yakmaya yöneldim. Ahşap yakmayı süsleme sanatından çıkarıp, biraz daha sanatsal boyuta getirmeyi hedefledik. Ahşap yakmada kavak ağacından yapılmış özel kontrplak kullanıyorum. Öncelikle bir resim belirliyoruz ve kurşun kalem ile ahşaba aktarıyoruz. İşimizin hata payı yok. Kurşun kalemle kağıt uçla tonlama yapıyorsak, bu sanatta da metal uçla yakma yöntemi ile yapıyoruz. Son zamanlarda Altınköy gibi yapılanmaların desteği ile ahşap yakma mesleği yavaş yavaş canlanmaya başladı. Altınköy’de ziyaretçilerin ilgisinde memnunuz” diye konuştu.
“ÇOCUĞUM İÇİN ALTINKÖY UNUTULMAZ BİR DENEYİM OLDU”
Selçuklu döneminden Mersin’e miras kalan iğne oyası sanatına hayat vermeye çalışan Kültür Bakanlığı Devlet Sanatçısı Şenay Tosun, ustası olduğu mesleğini şu şekilde ifade ediyor:
“Mersin Tarsus’da doğup büyüdüm. Çocukluğumda büyüklerimden görerek bu sanatı yapmaya başladım. Çamlıyayla İğne oyası, Selçuklulardan kalma bir gelenek. İlk önce fındıktan yapılan yumaklarla yapılırmış. Sonrasında ipeğe geçilmiş. İğneyi ipliğe takılarak yapılacak modele karar verilir. İlk teknik zürafa olarak adlandırılan tekniktir. Zürafayı öğrendikten sonra tek bir teknik üzerinden devam edersiniz. Doğadaki portakal çiçeğinden tutun birçok çiçeği model olarak kullanıyoruz. Ben kendi kızıma da öğretiyorum. Biz Çamlıyayla’da kültürümüzü devam ettirmeye çalışıyoruz. Altınköy gibi merkezlerde ise sanatımızı tanıtmaya çalışıyoruz. Amacımız oyamızın gelir kaynağı olması dışında unutulmaması ve yaşatılması.
Altınköy ziyaretçileri beğeniyor ve ilgi duyuyorlar. Benim köyümde Altınköy gibiydi. Şimdi betonlaştı. Altınköy’de çocukluğumun yeşil ve güzel köyünü buldum. Oğlum ile beraber geldim. Tarsus merkezde oturuyoruz ve çocuğum evden okula gidiyor. İlk defa burada çocuğum hayvanlarla tanıştı, sütün nasıl üretildiğini gördü. Onun için de çok değişik ve unutulmaz bir deneyim oldu.”
“ANKARA’NIN MERKEZİNDE BÖYLE BİR KÖYÜN OLMASI İNANILMAZ GELİYOR”
Altınköy’e ikinci kez gelen Siirt Tiftik Battaniyesi dokuyucusu Mesut Harman, “Altınköy çok güzel. Ankara’nın içinde böyle bir köy olması inanılmaz. Artık normal köyde böyle bir ortam yok. Bu ortamın düşünülmesi ve yapılması muhteşem” diyerek sanatı hakkında şu bilgileri verdi:
“45 yıldır bu işi yapıyorum. Battayemiz, tiftik ve yün karışımından yapılır. El dokumasıdır. Bir tarafı tüylü bir tarafı tüysüz olur. Ahşaptan yapılma battaniye tezgahı ile mekik yardımıyla dokunur. Bir namazlık bir günde tamamlanıyor. Siirt’te ilgi yoğun ve yöreye özgü bir meslektir. Kendi elemanlarım var ve çıraklara bu mesleği öğretiyorum. Çırak bulmada sıkıntı yaşıyoruz ama bir sonraki nesle aktarmaya çalışıyoruz. İnşallah bu meslek ölmeyecek. Osmanlı tuğrası, Türk bayrağı, Namazlık gibi modern dokumalar yaptığımız için ilgi artmaya başladı. Geleneksel yöntemleri kullanarak ürünlerimizi güncelleştirdik. Nevresimin içine geçirilen yorgandan tutun, özel tasarımlara kadar birçok ürün yapıyoruz. Ürünlerimiz kirlendiği zaman makinede yıkanabilir ama sıkma işlemi yapmadan direk asıp kurutmak gerekiyor.”
“BU MESLEK ÇOK EMEK VE SABIR İSTER”
Edirne Kari sanatına hayat veren Mehtap Cömert, yok olan kültür mirasını tekrar canlandırdıklarını belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Osmanlı döneminde Edirne’de yaşanan işgal, doğal afetler gibi nedenlerden dolayı bu kültür mirası yok olup gitmiş ve ustalar Edirne’yi terk etmiş. Yıllar sonra sanat tarihi hocamın yönlendirmesi sonucunda Edirne Kani ile tanıştım. Araştırdım. 1970 yıllarında başladım çalışmaya ve Mimar Sinan Üniversitesinde sanatta yeterliliği bu alanda verdim. Üniversitenin prestij kitabı olarak kitabım yayımlandı. Geleneksel Edirne Kari yapmış ustalara sadık kalarak onların motiflerini kullanıyoruz. Bütün ustalar gibi mesleğimizi yaşatmaya çalışıyoruz. Bizim meslek emek ve çok sabır istiyor. Bir yaprağı yapmak için dört ay, bir lale işlemek için 5 sene emek vermek gerekiyor. Bu işi yapmak isteyen bir insan beş sene içerisinde usta olabiliyor. Ben akademisyen olarak çok öğrenci yetiştirdim. Şu anda yetiştirdiğim ustalar mesleği devam ettiriyor.
Ben Altınköy’e ilk defa geldim. Hayran oldum. İdelimizdeki köy, emeği geçenleri kutluyorum. Her tarafın fotoğrafını çektim, Edirne’de herkese göstereceğim. Ziyaretçiler Edirne Kari ile ilgileniyor. Biz anlatmak tanıtmak için buradayız. İlgi, keyif veriyor ve memnun ediyor.”
(Haber Merkezi)