Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılını kutluyoruz. Anadolu Ajansı da bundan tam 100 yıl önce 6 Nisan’da Milli Mücadele’yi ülkeye ve dünyaya doğru bir şekilde duyurmak için Ankara’da kurulmuştu. Ajansın kuruluş hikâyesini daha önceki yazılarımdan birinde Halide Edib Adıvar’ın “Türk’ün Ateşle İmtihanı” isimli kitabından aktarmıştım. Halide Edib Hanım orada AA’nın ilk çalışanının “Abdurrahim” olduğunu belirtmişti. Peki, bu “Abdurrahim – Abdurrahman” kimdir? Anlatayım. Afganistan’da Emanullah Han 3 Mayıs 1919’da İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesini başlatırken 19 Mayıs 1919’da da Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktı. Mustafa Kemal Paşa, İngilizlere karşı bağımsızlık bayrağını açan Afganistan ile Türkiye’nin Milli Mücadele yıllarındaki kaderini aynı görmekteydi. Kader ortağı bu iki ülke arasındaki işbirliğini de oldukça önemsemekteydi. 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’nin açış konuşmasında bu ülkedeki gelişmelere bu nedenle özellikle değindi. Ankara Hükümeti bu nedenle Sovyet Rusya’nın yanı sıra Azerbaycan ve Afganistan ile de ilişki geliştirmek için hamleler yaptı. Azerbaycan’da bir temsilcilik açmak için 12 Ağustos 1920’de Memduh Şevket Bey, Bakü’ye elçi olarak tayin edildi. 18 Ağustos 1920 tarihinde de Abdurrahman Bey, Afganistan’ın başkenti Kabil’e temsilci olarak atandı. 1922 yılına kadar bu görevde kalacak olan Abdurrahman Bey, Kâbil’e giderken Afganistan Emir’i Emanullah Han’a güven mektubundan başka bir de Mustafa Kemal Paşa’nın özel mektubunu götürdü. Türk ordusunda subay olan ve Afganistan’a “Fevkalade Murahhas” olarak atanan Abdurrahman Samadanî ya da bilinen adıyla Abdurrahman Peşaveri ilginç bir kişidir. Hindistan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Balkan Harbi sırasında Osmanlı ordusuna yardım için toplanan paraları İstanbul’a göndermeye karar verdi. Aralarında doktorlar, sağlık görevlileri ve hastabakıcıların da olduğu heyet, 15 Aralık 1912’de Bombay’dan hareket etti. Heyet, on beş güne yakın süren deniz yolculuğunun ardından nihayet İstanbul’a vardı. 26 yaşındaki Afgan asıllı Abdurrahman Bey de heyetle İstanbul’a gelenler arasındaydı. Zengin bir aileye mensuptu ama babasından izin alamayacağından endişe ederek elbise, kitap gibi özel eşyalarını satarak yol parasını denkleştirdi. Ardından da heyete dahil olup İstanbul’a geldi. Heyet 1913’te geri döndü. Abdurrahman Bey ise temelli kalmaya karar verdi. Rauf Bey onu himayesine aldı. Harp Okulu’na kaydoldu. 1915 sonunda Sultan Reşat’ın emriyle Rauf Bey başkanlığında bir heyet kuruldu. Heyet, Afgan Kralı Habibullah Han’ın savaşta Osmanlı’ya destek olması için hediyeler götürecekti. Abdurrahman Bey de bu heyetin içindeydi. Heyet yola çıktı fakat İran’a girince burada İngilizlerle çatıştı. Bu nedenle Afganistan’a ulaşamadan geri döndü. Abdurrahman Bey bu çatışmada yaralandı. İyileştikten sonra Çanakkale Harbi’ne katıldı. Ancak bu cephede de yaralandı. Bu arada, bu konu ve döneme meraklı olan araştırmacıların TBMM Dış İlişkiler ve Protokol Başkanlığı’nda tercüman olarak görev yapan serbest tarih araştırmacısı Mücahit Arslan’ın Yedikıta Kültür ve Tarih Dergisi’nde Abdurrahman Bey ile ilgili yazısını da mutlaka bulup okumasını öneririm. İHA

Editör: TE Bilisim