Ankara’da böyle bir Şubat ve Mart ayı görmemiştim. Gerçi Mart henüz kapıdan baktırmadı ama. Çevremiz, yaşadığımız gezegen insanlık var olduğundan beri büyük bir hızla biçimde değişiyor, o kadar hızlı ki varlığımıza yönelik tehdit haline geliyor ve önlem almazsak daha sonraları insanoğlu zorlu iklim koşullarına boyun eğmek zorunda kalacak. Toptan bir değişimden söz ediyoruz; kimsenin kaçışı yok. Memleketin de. Geçtiğimiz günlerde Amerika’dan gelip Adıyaman’da dağ keçisi vuruştu bir kadın avcı. Bizim topraklarımızda yaşayan canlı türlerinin yok olma hızı doğal döngünün de çok ötesinde, öyle ki soyları tükenen canlıların listesini yapmaya başladık bile. Bilinçsiz balık avı bile damaklarımızda hamsinin tadını bile engelliyor. Bir yandan toprağın yapısı değişiyor, kaybolan canlı türleri canımızı yakıyor vs. vs. Bunların bizi de etkilemesiyle beraber daha acı oluyor Türkiye için. Bazı bölgelerimizde kuraklaşmaya başlayan havzalarımız var. Barajlarda su azaldığında herkes herkese suçu atıyor ama bizler suyu nasıl kullanıyoruz buna da bakmak gerekmez mi? Kışı güzel Ankara’da daha ayağımıza kar değmedi, keyifle karda kayamadık, özlüyoruz hepimiz bu manzarayı. Dahası azalan kaynaklar için insanların gelecekteki halini düşünmek bile korku verici. Dışa bağımlı olduğumuz yeraltı kaynaklarını yakarak harcadığımız parayı memleketin kaynaklarıyla sürdürmemiz cebimize de fayda getirecektir. Az da olsa çaba gösterdiğimizde bir bardak daha temiz suyu, bir nefeslik daha temiz havayı temin etmek için özel bir çalışma yapmamıza gerek kalmayacaktır, inanın.

Editör: TE Bilisim