Editör: TE Bilisim
Milli Mücadele’nin en önemli zamanlarının yaşandığı dönemde Türkiye ve Sovyet Rusya, karşılıklı irtibat kurmak için her fırsatı değerlendirmektedir. Çünkü her iki ülke de tüm olumsuzluklara rağmen birbirlerine fena halde “muhtaç”tır.
Osmanlı parçalanmış, Anadolu’da bir millet yokluk içinde yeniden dirilmek için çabalarken, emperyalist güçler üzerine çullanmıştır. Aynı şekilde bir devrimle çarlığı yıkan Sovyet Rusya da emperyalistlerin kuşatması altındadır. Türkiye Milli Mücadele için para, silah ve kuzeydeki sınırında bir dosta, Rusya da emperyalist kuşatmaya karşı nefes alabileceği bir sınıra ihtiyaç duymaktadır.
İşte tam bu noktada karşılıklı mektuplar ve heyetler Ankara ile Moskova arasında mekik dokumaya başlar. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin resmen başladığı tarih olarak, Dışişleri Halk Komiseri Georgiy Çiçerin’in 3 Haziran 1920’de Mustafa Kemal Atatürk’e gönderdiği ve Türkiye’yle sürekli ilişki kurmaya hazır olduklarını teyit ettiği mektubu kabul edilir. Bu mektuptan kısa süre sonra 4 Ekim 1920’de Sovyet diplomatik misyonu Ankara’ya gelir. 7 Ekim 1920’de de yabancı bir ülkenin Ankara’daki ilk diplomatik temsilciliği olan Sovyet Büyükelçiliği’nin açılışı yapılır.
İlk başlarda Ankara’daki geçici nitelikteki Rus diplomatik misyonlarının binaları, Ulus Kalesi bölgesinde Kurşunlu Camii civarında yer alır. Kasım 1921’de Türkiye’de görevlendirilen Semyon Aralov büyükelçilik binasını şöyle tanımlar:
“Bizim elçilik şehrin merkezinde, iki arabanın yan yana geçemeyeceği kadar dar bir sokakta, iki katlı, küçük ahşap bir evdi. Sokağımız yüksek minareli bir cami ile son bulunuyordu.”
Gün geçtikçe elçiliğe misafir akını olur. Gelenleri ağırlamak için yeterli alan bulunmaması nedeniyle civardaki bazı binalar boşaltılır ve Rus diplomatik misyonunun bünyesine dahil edilir. Bu binalardan biri, 13 Ağustos 1922’de yanar. Sovyet sanatçı Yevgeniy Lansere’nin 1922 yazında Anadolu’yu ziyaretinden sonra yazdığı “Ankara Yazı” adlı anılarda, Sefaret binasında çıkan yangını, hem anlatır hem de resimlerle tasvir eder.
Olayın kundaklama olduğundan şüphelenilir ve ortada pek çok söylenti dolaşır. Mustafa Kemal Paşa yangın söndürme çalışmalarını bizzat yerinde denetleyerek olaya olan ilgisini ortaya koyar. Sovyet Elçisi Aralov, Türkiye İş Bankası Yayınları arasından çıkan “Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları (1922-1923)” isimli eserinde yangın ile ilgili iki kişiyi işaret eder. Bunlardan biri, Fransa’nın Ankara’daki resmi olmayan temsilcisi Albay Mougin, diğeri ise Başbakan Rauf Bey’dir:
“Heyet-i Vekile Reisi (Başbakan) bulunduğu sıralarda Rauf Bey ile birçok kez konuşmuşumdur. Kendisi Sovyet Rusya’nın azgın düşmanı olduğunu göstermişti, Ankara’daki elçilik binamızın yakılışında onun parmağı vardı. A. G. Kotelnikov (elçiliğimizin eski sekreteri) anılarında yangının Albay Mougin’in kışkırtmasıyla çıkardığını yazmaktadır.”
Yangından sonra Rus Elçiliği Hamamönü’nde Mavaoğlu Konağı’na taşınır. 1922’de Türk hükümeti Sovyetler Birliği’ne bugün Ticaret Temsilciliği olarak kullanılan Atatürk Bulvarı No.106’daki araziyi hediye eder. Kısa süre sonra başlanan inşaat 1927’de tamamlanır.
Yorumlar