Kitaplarınız farklı yayınevlerinden çıktı. Pek ideal bir durum olmasa gerek. Türkiye'de yazar - yayınevi ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
Bu benim kişisel seçimim. Bir yayınevi ile eserimi paylaşırım yayımlamak isterlerse yayımlarlar, istemezlerse ben başka yayınevi ile anlaşırım. Türkiye’de yayınevleri kanayan bir yara halini aldı. Birçoğunu tenzih ederek söylüyorum; kendini popüler kültüre, kişisel gelişim saçmalığına, paraya, çok satmaya adayan yayınevleri maalesef ki edebiyatın kökünü kuruttular. Otuz sene önce ne kadar satıyordu edebi romanlar, şimdi ne kadar satıyor? Üç kelimeyi bir araya getiremeyen insanlara sırf popüler diye tüm kapıları açıp gerçek romancılara, gerçek edebiyatçılara, kalın roman satmaz diye kapıları kapatırsanız bir gün gelir sistemi çürüttüğünüzü anlarsınız. Bu arada güzel yayınevlerinden güzel teklifler de var. Zaman doğruyu yanlışı gösterir. Zamanın adaleti güzeldir.
KALEMİM KORKAK BİR KALEM DEĞİL
Güneydoğu'nun en sancılı dönemini romanlaştırdınız. Sizce, o gerçeklere dair her şeyi söyleyebildiniz mi?
Her şeyi söyleme şansım yok. Bir romana sığacak acılar değiller maalesef. Kaldı ki, romanın buna izin verme gücü de yok. Unutulmuş Topraklar üçleme olma yolunda. Diğer iki seride de anlatmaya, detaylandırmaya devam edeceğim. Söylenecek çok söz var, yaşanılan çok kötü anı. Kalemim korkak bir kalem değil o yüzden sırayla hepsini tek tek yazmak istiyorum. Ve fakat bekleyen başka romanlarım da var. Sıralamayı editörümle belirleyip devam edeceğiz.
Doğup büyüdüğünüz coğrafyanın söylenceleri, inanışları ve geleneksel mirasını Unutulmuş Topraklar'a etkisi büyük. Sizce bu mirası edebiyatçılarımız yeterince değerlendirdi mi?
Maalesef değerlendirilmedi. Mezopotamya, Unutulmuş Topraklar, Güneydoğu, Doğu, adına ne derseniz deyin, değeri sanata etki etmeyen, sanata kondurulmayan, korkulan, kaçılan bir kültür oldu. Yazarlarımız, sinemacılarımız, aydınlarımız bu konuda sanırım siyaset sebebiyle biraz ürkek yaklaştılar. Onları da anlıyorum. Biz yeni dönem yazarlar biraz daha şanslı olabiliriz ama onların da ellerini taşın altına koymaları gerekirdi. Korku sanatın düşmanı olmuştur hep ve korkak insandan da sanatçı olmaz.
EDEBİYATIN SONSUZ DEHLİZLERİ
Edebiyat büyük vakit ve emek ister, belki biraz da hayattan feragat etmeye zorlar insanı. Buna gönüllü müsünüz?
Buna gönüllü olduğum için yirmi sene emekle var ettiğim, yarattığım, uğruna gençliğimi harcadığım aile şirketlerini yönetmeyi bıraktım. Edebiyatın sonsuz dehlizlerinde benden romanlar görecek okuyucular için, salt edebiyat için, nasıl romanlar yazılır göstermek için, okumayı arzuladığım türde romanları kendim yazabildiğim için, gönüllü oldum. Hayatımın merkezinde edebiyat vardı. Artık edebiyatta hayatım var. Yerler değişti.
KADER BİRLİĞİMİZ VAR
Siz de Miran, Civan, Naze ve Musa gibi bir yatılı okul çocuğuydunuz. Onların hepsinde sizden bir parça var olmalı, sonuçta sizin evlatlarınız. Ama gönlünüz hangisine daha yakın?
Evet, ben de bir yatılı okul çocuğuydum. Yarattığım, yazdığım, gerçek hayattan aldığım bu karakterlerin hepsiyle ayrı ayrı yaşanmışlık ve kader birliğimiz var. Tabii Miran biraz daha bana yakın, benden parçalar barındıran karakterim oldu.
Unutulmuş Topraklar'dan sonra gelecek romanınıza dair bilgi verir misiniz?
2024 için mayıs ya da haziran gibi çıkmasını planladığımız bir romanım var. Uzun seneler üzerinde çalıştığım eşsiz bir tür. Kendi türünde bir ilk roman olacak ülkemizde. Karakterlerimin uzun bir yolculuğu olacak ve okuyucuyu yanlarına davet edecekler. Üç ülkede geçecek, modern bir klasik olma yolundaki bu roman benim de aslında artık kalfalık eserim olabilir düşüncesindeyiz. Belki de hâlâ çıraklık, kim bilir?
Haber Merkezi