Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Öz, basın mensupları ile kahvaltıda buluştu. Asgari ücretin en az 10 bin lira olması gerektiğini ifade eden Öz, “Asgari ücretle çalışan 7 milyon ve üzerindeki vatandaşımızın en azından yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için bugünün koşullarında kira, elektrik, gıda fiyatları, enerji fiyatları dikkate alınmak suretiyle en azından 10 bin TL civarında bir rakama isabet etmesi gerekir” dedi.
Gündemine asgari ücreti alan Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Öz, asgari ücretin en az 10 bin TL olmasına dikkat çekerek, “Hükümetimiz hayat pahalılığına mutlaka ve mutlaka müdahale etmeli, yüksek enflasyonun düşmesi için en acil şekilde tedbirler bir an önce alınmalıdır. Aksi takdirde asgari ücret artırıldığında temel gıda maddelerinin fiyatı da iki katı olacaktır” ifadelerini kullandı.
“ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU ÖNEMLİ BİR GÖREV YAPACAK”
Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Öz, basın mensuplarıyla buluştuğu toplantıda asgari ücret, emeklilikte yaşa takılanlar, belediye çalışanları, belediye şirket çalışanları başta olmak üzere yerel yönetimlerde ve kamuda kadro talebi ile hükümete talepte bulunan çalışanları konuşmak için bir araya geldiğini ifade etti.
Çalışma hayatının son dönemde çok hareketli bir dönemden geçtiğine değinen Öz, “Özellikle çalışma hayatı içerisinde bulunan farklı kesimler, işçilerimiz, memurlarımız, sözleşmelilerimiz, emeklilerimizin çok önemli sorunları var. Sözleşmeli memurlar ile ilgili Cumhurbaşkanı hükümet toplantısından sonra önemli bir açıklama yaptı. Sözleşmeli memurlar ile ilgili süreci şekillendirmiş oldular. Bundan sonraki süreç yasal düzenlemelerle ilgili bir süreç. Atılan adımların çalışanlar adına, sözleşmeli memurlar adına bundan sonra sözleşmeli memur statüsünde çalışacak olan arkadaşlar adına hayırlı olmasını diliyorum. Önümüzde çok önemli bir süreç var. Türkiye Cumhuriyeti’nin 2023 yılı bütçesi TBMM’de görüşülmeye devam ediyor. Özellikle pandemi süreci başlangıç olmak üzere hemen pandemi sürecinin arkasından Ukrayna-Rusya Savaşı ile beraber yaşanan ekonomik kriz nedeniyle çalışanlarımızın, işçilerimizin, emeklilerimizin, memurlarımızın, kamunun ve özel sektörün içerisinde çalışan bütün işçilerimizin ve asgari ücretlilerin hayat standartlarında geriye doğru bir gidiş meydana geldi” dedi.
Özellikle gündemimizde olan asgari ücret konusuyla bağlantılı olarak ifade etmek gerekir ki asgari ücretle çalışan yaklaşık 7 milyon işçi arkadaşımız var diyen Öz sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu arkadaşlarımızın hayat standartları geriye doğru gitti ve yüksek enflasyon dünyada, ülkemizde yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle satın alma güçlerini önemli oranda kaybetti. 2021-2022 yılı içerisinde asgari ücretin belirlenmesi süreçlerinde özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, çalışanların satın alma güçlerinde hayat standartlarında meydana gelen kayıpları telafi etmek üzere enflasyonun üzerinde bir asgari ücret tespitini özellikle yöntem olarak benimsedi. Ancak yüksek enflasyon sebebiyle çalışanlar satın alma güçlerindeki kayıpları süreç içerisinde tekrar yaşamak durumunda kaldılar. 1 Aralık itibari ile asgari ücret Komisyonu tekrar bir araya gelecek. Dolayısıyla yeni dönemde 1 Ocak’tan itibaren yürürlüğe girecek olan asgari ücretin tespiti ile ilgili çalışmalar hız kazanacak. Bu çalışmaların bir ay içerisinde yapılmasını ve tamamlanmasını bekliyoruz. Her şeyden önce şunu ifade etmek isterim; Asgari Ücret Tespit Komisyonu işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşuyor. İşçi tarafını temsil eden temsilcilerin oluşumunda bir sorun var. Bu sorunun hükümetimiz tarafından, cumhurbaşkanı tarafından giderilmesini bekliyoruz. Asgari ücret tespit Komisyonu’nun içerisinde görev yapan özellikle işçi kesimi adına görev yapan arkadaşlarımızın arasında en azından ekonomik ve Sosyal konsey üyesi konfederasyonların temsilcileri olması gerekiyor. Asgari Ücret Tespit Komisyon’un daha demokratik, şeffaf bir şekilde karar alabilmesi için örgütlü kesimi temsil eden yüzde 15’in dışında örgütsüz kesim olan yüzde 85’lik grubunda temsilcilerinin mutlaka olması gerekiyor. Buna ihtiyaç var. Bu olduğu takdirde Asgari Ücret Tespit Komisyonu, daha sağlıklı daha şeffaf daha demokratik bir şekilde karar alabilir. Bugün Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun önünde ne var diye baktığımız zaman, Asgari Ücret Tespit Komisyonu önemli bir görev yapacak.”
“ÜLKEMİZDE GELİR ADALETSİZLİĞİ VAR”
Öz, “Asgari ücretin yeniden belirlenmesi ile beraber asgari ücret yeniden şekillenmiş olacak ancak asgari ücretle bağlantılı olarak çalışan kesimin tamamını ilgilendiren yeni bir ücret ve sosyal ücret politikası ortaya çıkacak” diyerek şunları söyledi: “Dolayısıyla asgari ücretle ilgili yapılacak çalışmalar bütün çalışanları yakinen ilgilendiriyor. Özellikle enflasyonda yaşanan artış nedeniyle yüksek ücret grupları ile alt ücret grupları arasındaki fark büyük oranda kapandı. Yeni asgari ücreti ile toplu sözleşmeli işyerleri de yeni asgari ücretten önemli oranda etkilenecek. Özellikle pandemi süreci, bütün dünyada tedarik zincirinde yaşanan aksamalar, enerji fiyatlarının çok olağan dışı bir şekilde yükselmesi, temel tüketim maddelerine erişimin zorlaşması, temel tüketim maddelerinin fiyatlarının yükselmesi ve ülkemizde de benzeri bir sürecin yaşanması nedeniyle asgari ücretin tespiti çok önem arz ediyor. Asgari ücretin tespitinde bütün bu süreçlerin değerlendirilmesi ve dikkate alınması gerektiğini ifade etmekte yarar var. Ancak bununla ilgili bazı şeyleri söylemeden önce özellikle ülkemizdeki gelir dağılımı ile ilgili birkaç noktaya temas etmek isterim. Türkiye İstatistik Enstitüsü Kurumu’nun verilerine göre ülkemizde hayat seviyesi en düşük, gelirden en az payı alan yüzde yirmilik bir grubun milli gelirin sadece 6,1’ine ulaştığını ifade etmek isterim. Yine milli gelirden en yüksek payı yüzde yirmilik grupta milli gelirin yüzde 46,7’sini aldığını ifade etmek isterim. Bu durum bize şunu söylüyor: ülkemizde gelir adaletsizliği olduğunu, gelir dağılımında sorunlar olduğunu dolayısıyla sosyal sorunların tamamının bu gelir dağılımı ile bağlantılı olarak ortaya çıktığını diyebiliriz.”
“ÇOK HIZLI BİR ŞEKİLDE ENFLASYON DÜŞÜRÜLMELİ”
Şahsi kanaatim şu ki asgari ücret 10 bin TL civarı bir rakama isabet etmeli diyen Öz konuşmasına şöyle devam etti: “Yoksulluk sınırının 7 bin TL olduğu bir yerde 7 binlerde bir rakamın asgari ücret olarak tespit edilmesi bu ekonomik gerçekliği görmezden geleceğimiz anlamına gelir. Dolayısıyla asgari ücretle çalışan 7 milyon ve üzerindeki vatandaşımızın en azından yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için bugünün koşullarında kira, elektrik, gıda fiyatları, enerji fiyatları dikkate alınmak suretiyle en azından 10 bin TL civarında bir rakama isabet etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu dikkate alarak asgari ücret tespit edildikten sonra ikinci bir adımın da hükümet tarafından atılmaya ihtiyaç var çünkü yüksek enflasyonist bir dönemde yaşıyoruz. Yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü bu dönem devam ettiği takdirde bugün belirlediğimiz asgari ücret kısa bir süre sonra enflasyon karşısında anlamını yitirecek, satın alma gücünü kaybedecek. Dolayısıyla çok hızlı bir şekilde enflasyonun düşürülmesine, hayat pahalılığının durdurulmasına ihtiyaç var. Hükümetimiz hayat pahalılığına mutlaka ve mutlaka müdahale etmeli, yüksek enflasyonun düşmesi için en acil şekilde tedbirler bir an önce alınmalıdır. Aksi takdirde asgari ücret artırıldığında temel gıda maddelerinin fiyatı da iki katına çıkacaktır. Dolayısıyla asgari ücretle artırılmış ücrete rağmen ihtiyaçlarını karşılayamama durumu ortaya çıkıyor.”
“Asgari ücret ile birlikte örgütlü ve toplu sözleşmeli işyerlerinde de önemli bir sorunla karşılaşıyoruz. Bugün işyerlerinde çalışanlarımız enflasyona endeksli veya yüzdelik dilimler halinde ücret zamlarını alıyor. Asgari ücret yeniden belirlendiğinde toplu sözleşme sisteminin uygulandığı yüzde 15’lik kesimin çalıştığı işyerlerinde de asgari ücret artışına bağlı olarak sözleşme ile işçilerin belirlenen ücret ve sosyal haklarından eş zamanlı olarak artışlar yapılmalı. Aksi taktirde asgari ücret artışı ile beraber toplu sözleşme sistemi girmiş oluyor. Dolayısıyla burada da yasal olarak tedbir almaya ihtiyacı var. Yasal olarak tedbir alınmadığı takdirde işletmelerde, işyerlerinde çalışan örgütlü kesimde bir anlamda asgari ücrete mahkûm edilmiş oluyor. Toplu sözleşme sistemi bakımından çalışanları temsil eden sendikalar ve konfederasyonlar tarafından kabul edilemez bir durum olarak karşımıza çıkıyor. TÜİK Ekim ayı enflasyon oranı yüzde 85,51 olarak açıklanmış durumda. Ancak aynı TÜİK’in verilerine göre vergi ve cezalar da meydana gelecek artışlara esas yeniden değerleme oranı yüzde 123 oranında açıklanmış durumda. Dolayısıyla TÜİK’in her iki verisi bağımsız kuruluşların verileri, enflasyonda meydana gelen değişimlere ilişkin verileri birlikte değerlendirilmek suretiyle mutlaka asgari ücretli çalışanlarımızın ücretlerinden meydana gelen, gelecek olan artışların onları da ikna edecek, işletmeleri ve iş yerlerini de rahatsız etmeyecek şekilde belirlenmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı 2021 yılı içerisinde 2022 yılına başlarken asgari ücretin üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi ile ilgili özellikle işçi ve işveren kesimlerinin taleplerini dikkate almıştı. Asgari ücretin üzerindeki vergi yükü kaldırılmıştı. Asgari ücret üzerindeki vergi yükünün özellikle kaldırılmış olması çok önemli bir gelişme.”
“Özellikle psikolojik olarak 45 yıllık çalışanların talepleri ile ilgili önemli bir adamın atılmış olduğunu söyleyebiliriz. Bugün çalışanların temsilcileri olarak, çalışanlarımız bu adımın devamının getirilmesini cumhurbaşkanından bekliyor. Çalışanlarımız özellikle ücretli kesimin üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesini istiyorlar. Dünyada ve ülkemizde de yükselmiş bir enflasyon var ve inanıyoruz ki bu yüksek enflasyon en kısa süre içerisinde kontrol altına alınacak. Böyle bir kriz döneminin içerisinden geçerken çalışanların bu kriz dönemi içerisinde vergi yükünün hafifletilmesine ihtiyaç var. Belki bir ikinci adım olarak vergi yükü tamamen kaldırılmıyor olsa bile en azından oransal olarak vergi yükünün hafifletilmesi, vergi oranının aşağı çekilmesi bir ihtiyaçtır. Çalışanlarımızın tamamı bunu sendikalarımızdan ve konfederasyonlardan talep ediyor. Vergi oranı öneri olarak yüzde 10’lara çekilebilir. Bu oranın yüzde 10’lara çekilmiş olması sorunu tek başına çözebilecek bir adım değil. İkinci bir adımın daha atılması lazım. Özellikle çalışanların Ödemiş olduğu verginin hesaplanmasına esas matrahın yükseltilmesi lazım. Vergi matrahına esas kazancın yükseltilmesi lazım. Vergi matrahının yükselmesi ile birlikte vergi dilimlerinin belirlenmesine esas miktarlarında yükseltilmesi lazım. Bir çalışanımız 10 bin TL ücret alırken haziran ayına geldiğinde ücretinin yüzde 27’sini vergiyi ödemek durumunda kalıyor. Dolayısı ile yüzde 15 ile başlıyor, ilk altı ay içerisinde yüzde 27’ye kadar ulaşıyor. Dokuzuncu ayda ise yüzde 30’ları buluyor. Yılsonuna doğru yüzde 35’leri yakalıyor. Dolayısıyla burada çalışanlarımızın vergi yükünü sabitlenmesi, vergi yükünün hafifletilmesi anlamında hem finansal olarak vergi miktarı düşürülmeli hem de matrah miktarı yükseltilmeli, vergi dilimleri de kendi içerisinde yükseltilerek ödenen verginin çalışanların ücretlerinden alınan verginin azaltılması gerekir.”
EMEKLİLİKTE YAŞA TAKILANLAR İÇİN ORTAYA AÇTILAN FORMÜLLER
Emeklilikte Yaşa Takılanların sorunu için çeşitli çözüm formüllerinin konuşulduğuna da değinen Öz şöyle konuştu: “EYT’li vatandaşlarımız bu sorunun çözülmesi için uzun zamandır hükümetten talepte bulunuyor. Bugün geldiğimiz noktada cumhurbaşkanı bu sorunun çözülmesi noktasında adım atılacağını ifade etti. Bu adımlar atılırken şüphesiz dikkate alınması gereken, çalışanların hak kayıplarına uğramaması için yapılması gereken önemli düzenlemeler var. 1999 yılında yapılan düzenleme IMF ile yapılan anlaşmanın sonucudur. Erkeklerde 25, kadınlarda 20 yılı olan çalışma süresi 5 bin ve 5 bin 400 olan prim ödeme gün sürelerinin üzerine prim ödeme gün süreleri yükseltildi. Yaş konusunda da özel bir düzenleme yapıldı. Kademeli olarak prim ödeme gün sayısını, çalışma süresini tamamlamış olan vatandaşlarımızın emekli olabilmesi için belli yaşa ulaşma konusunda sigortalılık başlangıç tarihlerine göre o dönemde bir düzenleme yapıldı. 8 Eylül 1999 tarihi ve öncesinde sigortalı olan çalışanlarımızın bu tarihten önce 506 sayılı kanununda hangi koşullar geçerli ise o koşullar esas alınmak suretiyle emekliye hak kazanmaları noktasında yeni bir adım atılmasını konuşuyoruz. Bu düzenlemenin objektif ve kapsayıcı olması gerekir. 8 Eylül olan tarihin 31 Aralık 1999 yılına çekilmesini talep ediyoruz. 1 milyon 500 bin çalışanın bu düzenlemeden etkileneceğini kabul ediyoruz. Bu kişiler işyerlerinde çalışmaya devam ediyorlar. Bu düzenleme yasal açtığında emekliye ayrılma konusunda iradenin, isteğin tamamen çalışana bırakılması gerekir.”
Mustafa ATAR