Bir dergide görmüştüm köşe yazısının başlığı “Söz uçar yazı kalır” idi. Yazılı basın için oldukça güzel bir cümle. Sözlerimizi bile bazen unutabiliyoruz ancak yazıyı görünce hemen beynimizde bir hareketlilik başlıyor. Tarihi bir mekanda, binada ya da alanda kendini belki binlerce yıl sonra ‘hatırlanmak üzere’ yazdığı ‘hatırayı’ basında görünce ‘her kimsen Allah seni bildiği gibi yapsın’ dediğinizi duyar gibiyim. Ayasofya, cami olarak açılınca bir Viking cengaveri olan Halvdan geldi. Ağaç kabuğuna sevdiğinin adını kazır gibi haşmetli Ayasofya’nın ikinci katı taraflarına “Halvdan buradaydı” yazıyor. Kimdir peki Halvdan? Bizansa kadar giden bir savaşçı kendisi, belki paralı askerdi. O yıllarda her büyük devlette paralı askerler vardır. Bizans’ta bazı boylardan Türk paralı askerleri de olduğunu tarihçiler yazar, ayrıca belirtelim. Vikinglerin bir bölümü de bu türden paralı. O zaman kilise Ayasofya. O yıllarda girmesi için ayine katılması gerek, giriyor içeri hop oradan ikinci kata. Canı sıkılıyor belki ya da inancı tam değil. Zaten Vikingler uzun süre pagan idiler yani dağdan, taştan medet. Koca Viking komutanı, “Ali Ayşe’yi seviyor” yazısı misali atıyor Ayasofya’ya imzasını. Bizans görevlileri ve fetih sonrasında Osmanlı yetkilileri yazıyı siyasi slogan siler gibi silmemişler. Artık Viking abecesiyle yazılan yazıyı bir şeye mi benzetemediler ya da doğal çizikler olduğunu mu sandılar bilemiyoruz. Günümüze kadar gelmiş. Tarihi mekanlarda böylelerini görürseniz -elinde kılıcı yoksa tabii- uyaralım. Yeni bir Halvdan olmasın. Yüz yıllar geçti Halvdan efendiyi hatırlıyoruz. Allah seni bildiği gibi yapsın Halvdan, ne diyelim!