İkinci Dünya Savaşı'nda sırasında bombalanıp hasar gören parlamentonun tamiri için neler yapılabileceği konusunda tartışma yaşanınca dönemin İngiltere Başbakanı Winston Churchill “Biz binaları biçimlendiriyoruz, sonra onlar bizi biçimlendiriyor" demiş. Peki, günümüzde yapılan ve içinde yaşadığımız, hizmet aldığımız binaların ve kentlerin sağlığımızı ve ruh halimizi nasıl etkilediğini düşünüyor muyuz? Birçoğunuz duymamış olabilirsiniz, ‘Citta Slow’ yavaş şehir demek. Yavaş olan tabii ki şehir değil, bu bir yaşam biçimi. İtalya 1999 yılında alınan bir kararla başlayan, büyük şehirlerin karmaşa ve koşuşturmasına karşı daha küçük yerleşim yerlerindeki yaşam şartlarını iyileştirmeyi hedefleyen bir oluşum. Türkiye’de Muğla Akyaka, Muğla Köyceğiz, Kırklareli Vize, Isparta Eğirdir, Isparta Yalvaç, Çanakkale Gökçeada, Sinop Gerze, Erzurum Uzundere, Bolu Göynük, Şanlıurfa Halfeti, Bolu Mudurnu, Ordu Perşembe, Artvin Şavşat, İzmir Seferihisar, Sakarya Taraklı, Aydın Yenipazar ve Bitlis Ahlat “sakin şehir” olarak kabul edildi. Citta Slow, küreselleşmenin kentlerin dokusunu, sakinlerini ve yaşam biçimini standartlaştırmasını, yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek için kurulmuş bir yapı. Memleketimizde ise sıraya girmiş kasabalar var. Bu mutluluk verici. Tatil yapmak için dahi  büyük şehirlerden Bodrum, Çeşme, Alaçatı gibi “yazlık” yerlere göç yalnızca tatillerde değil artık ömür boyu geçinilecek yerler haline geldi. Ünlü yazarımız Cevat Şakir Kabaağaçlı nam-ı diğer ‘Halikarnas Balıkçısı’, sürgün yeri olarak Bodrum’a gönderilmişti, nereden nereye. Başa dönecek olursak…Ankara’ya gelen Ankara’ya benzer deriz. Gri şehir hepimizi etkiliyor, bu gerçek. Uzun zamandır Ankara’da gezmemiştim. Hak vereceksiniz, azıcık nefes almak için kendimizi parklara, üç-beş ağacın altına ya da su kenarına atıyoruz. Devasa binaların arasından güneşi görmek için neredeyse başımız yukarıda fıtık olacağız. Her şeyden önce bir zihinsel dönüşüme geçmek ve yapmak gerekmiyor mu? Kent planlamalarında ailemizle-sevdiklerimizle-arkadaşlarımızla bir arada zaman geçireceğimiz, çevre duyarlılığının yöresel kültürle harmanlandığı, yaya ve bisiklet yollarının yeteri kadar olduğu kentte yaşayanların yeşil alanların arasından işe yürüyerek gittiği bir Ankara neden olmasın? Yabancı ülkelerdeki doğayla barışık olmaya Kanada’nın Vancouver kentinden örnek verelim: Binalar yapılırken dağ, orman ve denizi görebilecek şekilde inşa ediliyor. Bu durumun her evde ve kişide yarattığı, yaşattığı ruh halini şimdi hayalinize getirin. “Oh be” diyebilmek için, binaların bizi şekillendirmesini beklemeyelim.
Editör: TE Bilisim