Kapılarda zil vardır veya tokmak, hiçbirisi işe yaramazsa yumrukla vururlar kapıya “Hayırdır” der açarsın. Tanıdık veya tanımadık… Bir el vardır ki, ne zile basar nede tokmağa vurur. Girer evin içine “vakit doldu” der kaybolur… Ne yaşa bakar nede başa… Eminim ki, Bekir Coşkun davetsiz misafirine gülücükler atmıştır, kalemini, saçtığı ışığı düşünmüştür. Dostlarına veda edememenin üzüntüsünü yaşamıştır. Vefalıydı, dosttu, sırtını tereddütsüz dayayabileceğin arkadaştı. İnsani yönü çok kuvvetli, karıncayı düşünen bir yapıya sahipti… Açıkçası adam gibi adamdı. Kendisini 1972 yılından bu yana tanır, bilirim. “Nasıl bilirdiniz” diye sorar ya imam, “vallahide, billahi de çok iyi insandı” diyecek dostları… Sonbahar hüzün verir, yaprak döker ve de arada bir ışık da söndürürmüş meğer… Kalemi soyadı gibi Çoşkun’du, yazılarında ince bir espriyi mutlaka kondurur hem düşündürür hem de güldürürdü… Bundan altı yedi ay önce bizim büroda sohbetler etmiştik. Kıymetli ağabeyim Emin Çölaşan, kardeşim Saygı Öztürk ile … Günün anısına da bu fotoğrafı çektirmiştik. Güle güle Bekir Coşkun, mekan’ın cennet olsun.