Bir Rus Diplomatın Gözüyle 1922’de Ankara
Kurtuluş Savaşı’nın en sıcak dönemleridir. Samsun Limanı’ndan Ankara’ya doğru diplomatik bir heyet yolculuk yapmaktadır. Bunlar, işgalci Avrupa devletleriyle savaş halindeki Ankara Hükümeti’ni resmen...
“Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları (1922-1923)” adıyla yayımlandı. Evet, şimdi gelelim Aralov’un 1922’deki Ankara izlenimlerine:
“Ankara’ya 30 kilometre kala, dar hatlı küçük bir tren istasyonu olan Yahşihan’da, bizim için özel bir tören hazırlanmıştı. Tren bizi gündüz saat 4’te Ankara’ya ulaştırdı. Dışişleri Bakanı (vekili) Yusuf Kemal Bey bizi selamladı.
29 Ocak 1922 tarihinde Yusuf Kemal Bey’i resmi olarak ziyaret ettim. İlkin, yerleşmemizle ilgili birkaç soruyla beraber yorucu yolculuktan sonra eşimin sağlığını sordu. Ankara’da konforun eksikliğinden yakındı. ‘Elçiliğiniz, kötü köhne bir binada bulunuyor’ dedi. ‘Hoş bir şey değil, ama elden ne gelir? Hele savaşı bir kazanalım, Ankara’yı yeniden yapacağız! Moskova’daki Türk elçiliği çok konforludur.’ Dışişleri Bakanlığı’ndaki görüşmeden sonra Mustafa Kemal Paşa’ya güven mektubumu sunacağım gün ve saat bildirildi.”
Aslında Aralov’un anılarında daha çok Atatürk ile Anadolu turlarının, halkın genel görünümünün ve Batı Cephesi’ndeki durumun ayrıntıları vardır. Ankara’nın siyaset ve politik figürler dışındaki görüntüsünü daha kısa geçer:
“Dışişleri Bakanlığı’nı ziyaretimle Mustafa Kemal Paşa’ya resmi olarak tanıtılmam arasında geçen kısa süre içinde, üstünkörü Ankara’yı dolaştım. Ankara, daracık sokaklı, köhne ahşap evli, bol minareli bir şehir. Yarı harap olmuş surları ve I. Beyazıt’ın sarayı ile eski kale, şehre hâkim bir mevkide.
XIV. yüzyılda Yıldırım Beyazıt’la Timurlenk arasında geçen olayın izleri bulunan Türkiye tarihini hatırlamak zorunda kaldım. Burada, Ankara’da Timurlenk’le Osmanlılar arasında büyük bir meydan savaşı olmuştu.
Kaleden bakılınca şehrin geniş bir manzarası açılıyordu. Şehir sıkışık gibi görünüyordu. Ankara, etrafı tepelerle çevrili bir şehir. Uzaklarda, ayrı ayrı yüksek dağlar ve dağ grupları göze çarpıyor. Timurlenk’in kalesini gözden geçirdim. Mimarlık bakımından olağanüstü güzel olan kemerin kalıntılarını ve eski Roma köprüleriyle, Roma imparatorlarından Augustus zamanından kalma tapınağı seyrettim.
Bizim elçilik şehrin merkezinde, iki arabanın yan yana geçemeyeceği kadar dar bir sokakta, iki katlı, küçük ahşap bir evdi. Sokağımız yüksek minareli bir cami ile son bulunuyordu.”