Geçenlerde elime Ankara’yı anlatan bir kitap geçti demiştim. Arkeolog N. Can Gülekli’nin imzasını taşıyan bu kitap, tam bir mücevher değerinde. Sayfalarında ilerledikçe gözlerim açılıyor, ruhum zenginleşiyor. Yaşadığımız Ankara’yı aslında ne kadar az tanıdığımızı da tanıklık ediyorum. Yenimahalle’deki Akköprü’yü bilmeyen yoktur. Kimi zaman araçlarımızla geçeriz kimi zaman da metroda duraklardan biri olarak anonsları duyarız: Bir sonraki istasyon Akköprü… Peki, orası neden Akköprü, hiç merak ettiniz mi? Arkeolog N. Can Gülekli’den dinleyelim: “Akköprü, Ankara’nın Batı Anadolu ile olan münasebetlerinde önemli bir rol oynamıştır. Yağmur mevsimlerinde oldukça kabaran Çubuk Çayı üzerine kurulmuş olan bu Taşköprü, 1222’de Kızılbey’in valiliği zamanında yapılmıştır. Kızılbey, Selçiklu hükümdarlarından Birinci Alaeddin Keykubad’ın valisi idi. Adı geçen Selçuklu sultanının devri, Anadolu’da bir genişleme çağıdır. Birçok camiler, kervansaraylar bu zamanda yapılmıştır. Akköprü’nün önemi yalnız doğu ve batı ticaret yollarının geçidi olmasından ileri gelmiyor. Aynı zamanda Ankara’nın stratejik durumu bakımından da bu köprü pek büyük hizmet görmüştür. Köprü, yedi gözlüdür. Bunlardan ortadaki üçü, diğerlerinden büyüktür. Kitabe, köprünün batı yüzündedir. Bazalttan yapılmış olan köprünün şurasında burasında mermer bloklar da vardır. Bunların daha önce yıkılmış eski klasik bir yapıdan getirilmiş olduğu anlaşılıyor. Bu taşlardan bazılarının üzerine Latince veya Grekçe kitabeler, monogramlar vardır. Köprü, Selçuk ustalarının ölmez eserlerinden biridir.” Ankara’nın eski eserleri demişken arkeolog N. Can Gülekli’den Ankara hanlarından Kurşunluhan’ı dinleyelim: “Eski hanlardan Bedestan, Ankara Kalesi’nin güney batı yamacındadır. Kurşunluhan da Bedeste’nin üstündeki yokuştadır. Hanın ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmiyor. Mimarlık bakımından 15-16. yüzyılın yapı karakterlerini taşımaktadır. 1946’da müze olarak Yüksek Mimar Saim Ülgen tarafından onarılmaya başlanılmıştır. Onarma sırasında II. Murat’a (1421) ait paralar ele geçmiştir. Bu da hanın tarihi hakkında az çok bir fikir vermektedir. Han üç katlıdır. En altta geniş bir zemin kat vardır. Ortadaki büyük avlunun kenarları direklerle kapalı bir bölüm haline getirilmiş olup üst katta da aynı mimarlık devam etmektedir. Altta, üstte küçük odalar, boydan boya uzanan tonos boşluklar halindedir. Hanın büyük kapısı ve kapının üstündeki yüz çok orijinal bir formdadır. Hanı yapa mimar yapıyı, arazinin durumuna çok uygun olarak oturtmuştur.”