Büyüklere saygı

Küçüklere sevgi, büyüklere saygı aileden başlayıp okul sıralarında bize öğretilen bir değer. Büyüklere saygı göstermenin bir kültür göstergesi olduğunu düşünmek de mümkün. Çün...

Abone Ol

Küçüklere sevgi, büyüklere saygı aileden başlayıp okul sıralarında bize öğretilen bir değer. Büyüklere saygı göstermenin bir kültür göstergesi olduğunu düşünmek de mümkün. Çünkü büyüklere saygı konusu her toplumda aynı karşılığı bulamayabiliyor. Kendi ailemizi düşünelim örneğin mutlaka en az 2 yaşlı oluyor ailemizde. Evimizin yaşlılarına iyi davranmak ve onlara yardımcı olmak biz insanların insanlık görevi olmalıdır. Çünkü yaşlılık, sonuç olarak hepimizin yaşayacağı şeydir. Empati kurmadan onları anlamak imkansızdır. Onlara karşı nasıl davrandıysak onu buluruz. Kötülükse kötülük, iyilikse iyilik. Fakat ne yapacaksak yarın ya da diğer gün bu şeyin bizim başımıza geleceğini düşünerek yapmalıyız. İşte o zaman değer denen kavramı da anlamış oluruz. Kötülük yapanların oturup düşünmeye başlaması gerekir. Yaşlılarına nasıl davrandığını iyice düşünmeli ve empati kurmaya çalışmalı. Hiçbir şey için geç değildir. Zararın neresinden dönülürse kardır mantığı ile hareket edilmeli. Bu durumu size anlatan bir hikaye ile yazımı kısa ve özce sonlandırmak istiyorum.

Hikaye şöyle; Bilge Dede iyice yaşlanmıştı. Gözleri görmüyor, kulakları iyi işitmiyordu. Yemeğini bile yemekte zorlanıyordu. Üstüne başına döküyor, sofrayı kirletiyordu. Bu yüzden gelini ve oğlu Bilge Dede’ye kızıyorlardı, iyi davranmıyorlardı. Evde onu tek seven, küçük torunu Selim idi. Selim, dedesine acıyor, babasıyla annesinin davranışlarına çok kızıyordu.

Bir akşam yemek yiyeceklerdi. Dede, ekmeğe uzanayım derken, kolu tabağına takıldı ve tabağını yere düşürdü. Örtüler kirlendi. Tabak kırıldı. Gelini kızdı, bağırdı. Bilge Dede, odasına çekildi. Karnı çok açtı ama yiyecek hali kalmamıştı. Ağlıyordu… Allah’a yalvarmaya başladı. “Allah’ım canımı alda kurtulayım, oğluma ve gelinime daha fazla yük olmak istemiyorum”

Ertesi gün Selim’in babası eve elinde tahta çanak ve kaşıklarla geldi. Bilge Dede’yi evin bahçesindeki kulübeye taşıdılar. Artık burada kalacak yemeklerini de burada bu tahta çanak ve kaşıklarla yiyecekti. Selim buna çok üzüldü. “Neden böyle yapıyorlardı” ki? Bir gün gelecek, onlar da yaşlanacaklardı. Onların da eli ayağı tutmaz olacaktı. Bunu annesine, babasına nasıl anlatmalıydı?

Yağmurlu bir gündü. Selim’in annesi babası evdeydi. İşe gitmemişlerdi. Selim, birkaç tahta parçası getirdi. Bir bıçakla onları kesmeye, oymaya başladı. Bir yandan da annesine, babasına bakıyordu. Annesi ve babası merak ettiler. Selim bu tahtalarla ne yapıyordu? Annesi Ali’ye sordu:

Bu tahtalarla ne yapıyorsun Selim? Tahta çanaklar yapıyorum. Tahta çanakları ne yapacaksın? Sizin için! Bizim için mi? Evet sizin için. İksinin de yüzü kıpkırmızı oldu, söyleyecek tek kelime bulamadılar. Yaptıklarından pişman oldular. Bilge Dede’nin yanına varıp ondan özür dilediler. Bilge Dede’yi tekrar yanlarına alarak onu bağırlarına bastılar. Ve bir arada mutlu mesut yaşadılar. Siz hala oturuyor musunuz?