Amaçsız yaşam, yaşam değildir. Bugün yazıma bu sözlerle başlamak istiyorum. Kim bilir dünyaya gelişimizin bile bir amacı vardır. Düşlediklerimiz bizi amacımıza götürür, yani hedefe ulaştırır. Birçok şeyi kendimize hedef olarak koyabiliriz. Gençsek iyi bir eğitim almayı, sonrasında iyi bir işte çalışmayı örneğin. Ya da belirli bir parasal birikimimiz varsa onu nasıl değerlendireceğimizi. Velhasıl hayatımız hep kendimize hedef koymakla geçer gider, mühim olan ise ona ulaşmak olur.
Hayatta bir hedefimiz varsa ve bu hedefe ulaşmak istiyorsak kesinlikle mücadele etmeliyiz ve çaba sarf etmeliyiz. Çaba sarf edilmeden bir kilometre yol bile almak imkansızdır. Bırak bir kilometre yolu, bir arpa boyu bile yol çabasız gidilmez. Gidilse de bu yol hedefe ulaştırmaz. Hedef konulduysa çaba olmalıdır. Aksi taktir de hedefin bir anlamı kalmıyor ve eylemden sonuç almak imkansızlaşıyor. Aslında hikayelerin çoğu gerçek hayattan alınmıştır. Ve hepsi de ders niteliğindedir. Yukarıda sarf ettiğim sözlerle özdeşleşen ve ders niteliğinde olan aşağıdaki hikâye gibi.
Bir gün, kırlarda gezintiye çıkan bir adam, kenarına oturduğu otlardan birinin dalında, küçük bir kozanın varlığını fark etti. Koza ha açıldı ha açılacak gibiydi. Adam, bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin ediyordu. Böyle bir fırsat kolay ele geçmez diye düşündü ve bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk dakikalara şahit olmak istedi.
Dakikalar dakikaları kovaladı, saatler geçmeye başladı, ama henüz kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkmadı.
Sanki kelebek dışarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi geldi adama. Kelebeğin elinden gelen her şeyi yaptığını ama kozadan dışarı çıkmayı başaramadığını düşündü. Bu yüzden kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi. Cebindeki küçük çakıyı çıkarıp, kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye başladı.
Böylece, bir iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük, kanatları buruş buruştu.
Adam kozadan çıkmış kelebeği izlemeye devam etti. Çünkü kelebeğin kanatlarının az sonra açılıp genişleyeceğini, böylece narin bedenini havada taşıyabileceğini umuyordu.
Ama bunların hiçbiri olmadı. Kelebek, hayatının geri kalanını kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi. Ne kadar çabalarsa çabalasın, asla uçamadı.
Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen anlayamadığı şey şuydu: Kozanın kısıtlayıcılığı ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten dışarı çıkmak için göstermesi gereken çaba, kelebeğin uçuşu için lazım olan şeylerdi. Allah’ın, bedenindeki sıvıyı kanatlarına göndermek ve bu sayede kozanın kısıtlayıcılığından kurtulduğu anda kelebeğin uçmasını sağlamak için seçtiği yol, buydu.
Bu gerçeği öğrendiğinde, hayatı boyunca unutamayacağı bir şey de öğrenmişti iyi niyetli adam: Bazen hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey, çabalardır. Eğer Allah hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi, bir anlamda sakat kalırdık. Olabileceğimiz kadar güçlenemezdik o zaman. Ve asla uçamazdık.