Son zamanlarda toplumuzda sıkça karşılaştığımız içinde korku, endişe ve kaygı duygularını barındıran çağın hastalığı Anksiyete Kaygı Bozukluğu hakkında Psikolog Asya Ülgen ile tüm soru işaretlerini geride bırakan keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Anksiyete nedir? Anksiyete kimlerde görülür? Anksiyete çeşitleri ve belirtileri nelerdir? Anksiyete tedavisi nasıl olur? gibi merak edilen soruları sizler için kaleme aldık. Merhabalar, Toplumuzda sık görülen Anksiyete Kaygı Bozukluğu nedir? Okuyucularımız için tanımını yapacak olursak bu rahatsızlıkla alakalı neler söyleyebiliriz? Anksiyete, ingilizce 'anxiety' kelimesinden dilimize geçmiş bir kelimedir.Bizdeyse endişe ve kaygı anlamına geliyor. Anksiyete, stresli durumlara karşı doğal bir insan tepkisidir, ancak bir tetikleyici olmadan sıklıkla meydana geldiğinde bir durum haline gelir. Anksiyete bozuklukları altı ana tipe ayrılabilir. Bunlar şunları içerir: Genelleştirilmiş anksiyete bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk (OKB), fobi, ayrılma anksiyetesi bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu. Toplumda birbirine sıkça karıştırılan anksiyete- kaygı bozukluğuyla depresyon arasındaki farklar nelerdir? Bu hastalık depresyonla çok karıştırılıyor ama genel olarak farklarını şöyle dile getirebilirim.Depresyon yani bunalım durumunun şöyle bir farkı vardır. Depresyonda süreklilik arz eden bir huzursuzluk hali söz konusudur.Bu konuda algıyla alakalı bir değişiklik var esas fark budur. Anksiyete rahatsızlığında kişi,bir kaygı yaşadığının farkındadır.Bir endişe yaşadığının, bir kaygı yaşadığının ve bir problem olduğunun farkındadır.En önemli nokta budur. Mesela depresyon çoğunlukla özgüven eksikliğiyle birlikte görülür ama anksiyete'yi buna direk olarak bağlamamız sağlıklı olmaz. Çünkü, kaygı dediğimiz şeyde danışan kendisinde bir problem olduğunu bilir ama depresif nöbetler geçiren kişi bu konuyla alakalı olarak bir bozukluk olduğunu anlayamayacaktır. Kendisinde bir problem olduğunun farkına varır ama bunun problem olduğunu değil de ona göre başkalarının algısının kötü olduğunu düşünür. Yani genel olarak ikisinin arasında algı farkı var diyebiliriz. Farz edelim kişi depresif bozukluktan muzdarip,yakınlarında birisi kötü bir şey söylediğinde onu üzerine alınabilirsin ama kaygı bozukluğunda bu her zaman görülmez. Depresyondaki özgüven eksikliğiyle alakalı bir durumdur. Anksiyete'nin temel belirtileri nelerdir? Kişinin sosyal yaşamını,günlük yaşantısını etkileyecek farklı bir ruh hali mevcutsa semptomlarını da dinleyerek o kişi de anksiyete var diyebiliriz. Sosyal yaşantısını ne denli etkileyecek derseniz farz edelim, herhangi bir alanda kaygı bozukluğu yaşayan birini düşünelim.Danışan markete gitmek ister. Daha önce bunu defalarca yapmıştır ama o konuyla ilgili bir rahatsızlığı oluşur. Evden çıkmak istemeyecek, başına kötü şeylerin geleceği korkusu içerisindedir. Asıl problem beyindeki düşüncelerdedir. Gözlemlerime göre, bu hastalık daha çok çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşanan anıların beyine yanlış işlenmesiyle oluşur. ''BEYİNDE 'KAÇ YA DA SAVAŞ' UYARISI VARDIR'' Peki, Anksiyete'nin fiziksel semptomları nelerdir?Bu belirtiler kişiden kişiye farklılık gösterir mi? Kaygı bozukluğunun fiziksel semptomlarına gelecek olursak;nefes darlığı, çarpıntı, terleme,halsizlik gibi birçok şekilde ve kişiye göre değişkenlik gösteren belirtileri sıralayabiliriz. Beyinde 'Kaç ya da savaş' uyarısı vardır ve bu tepkiye yönelik olarak beynin eğilimi farklılaşır. Daha sonra,bununla alakalı olarak fiziksel semptomlar başlar.Beyin yanlış alarm veriyor ve vücut kendini koruma haline geçiyor.Diyelim ki küçüklüğünde siz bir köpek tarafından kovalandınız.Ben de aynı yaştayım, aynı köpek beni de kovaladı aynı olayları yaşadık. Senin geçmiş yaşantın veya o an içinde bulunduğun ruh hali o köpeğin senin için müthiş bir tehlike arz ettiğini düşünmene sebep olmuştur ama ben daha önce çok fazla köpek sevmişimdir seninle aynı şekilde korktuğum halde o anı yaşadığımda bunu öncesinde travmatik olarak kodlamadığım için farklı tepkiler vermişimdir. Olay, buna benzerdir. '' PSİKİYATRLARI VE PSİKOLOGLARI 'DELİ DOKTORU' DİYE ADLANDIRMA HUYUMUZDAN VAZGEÇMELİYİZ'' Danışanlarınıza Anksiyete tanısı koyarken nelere başvuruyorsunuz? Bu rahatsızlığın tanısı esnasında uygulanan testler var mıdır? Bir kişinin klinik olarak hasta olduğunu iddia edebilmemiz için öncelikle onu bir takım testlere, kişilik envanterlerine tabii tutmamız gerekir daha sonra DSM adını verdiğimiz psikolojik rahatsızlıklara dair tanı kitabından bunun kontrolünü yapmamız gerekir. Bazı kurallar vardır o maddelerden en az 5 tanesini taşıyor olması gerekir tabi ki sadece bu testler yeterli değildir bu anlamda danışanı yakından dinlemek, semptomlarına dikkatlice bakmak son derece önemlidir. Özellikle bizim ülkemizde psikiyatrları, psikologları deli doktoru veya öcü diye tabir ettiklerinden dolayı, toplumumuzda bu tarz sıkıntılar yaşayan insanların gidip danışma, muayahane olma gibi bir gayretimiz yok. Bu yüzden de istatistiki verilerin saptığını düşünmekteyim.İnsanlarımız bunu bir hastalık gibi değil de bir huy gibi görme eğilimindeler. Anksiyete tedavisinde daha çok hangi yöntemler kullanılmaktadır. İlaçla tedavi mümkün müdür? Ben farmakolojik eğitim almış olsam da Psikiyatris olmadığım için ilaç tedavisi doğrudur değildir gibi yönlendirmelerde bulunmuyorum yapanları da doğru bulmuyorum. Şunu söyleyebilirim, bana kalırsa tek başına ilaç tedavisinin her zaman işe yaradığını söylemek yerine ilaç tedavisi ve psiko-terapinin yürütüldüğü bir tedavi yönteminin çok daha başarılı olduğunu gözlemledik. ''KİŞİNİN KENDİ PROBLEMİNİN ÇÖZMEYE OLAN İNANCI BİZLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR.'' Son olarak eklemek istedikleriniz ve bu rahatsızlığa muzdarip olan hastalar için herhangi öneriniz var mıdır? Genel olarak psikolojik rahatsızlıktan muzdarip olan kişilere önerim olabilir.Depresyon ve anksiyete en çok karşılaştığımız, en çok duyduğumuz vakalardan biridir. Maalesef aralarında fark olsa da birbirine karışan,bazen birbiriyle ortaya çıkan iki vakadır. Ruhsal bir bozukluk varsa mutlaka bunun bir temeli vardır ve fizyolojik semptomlarla birlikte eşlik etmesi hayatı zorlaştırabilir. Öncelikle kişinin kendi probleminin çözmeye olan inancı bizler için en büyük donedir. Kendi problemini çözmeye dair inanç söz konusuysa bir rehber aracılığıyla psikoterapiyle, psikodramıyla bir takım tedavi yöntemleriyle teşhis konulduktan sonra bu hastalık büyük oranda çözüme kavuşturulabilir. (Ekin Hazal Doğruyusever)