Hayata Destek Derneği’nden Leyla Ezberci, “Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2019 verilerine göre, Türkiye’de yalnızca 2019’un dördüncü çeyreğinde 5-17 yaş Aralığında 720 bin çocuğun çalışmak zorunda bırakıldığı görülüyor. Üstelik bu sayıya mülteci çocuklar dâhil değil. Tahmin edilen çocuk işçi sayımız ise 2 milyon.” dedi.
Hayata Destek Derneği’nde çocuk işçiliğini önleme projesi kapsamında toplum merkezi yöneticisi olarak çalışan Leyla Ezberci ile çocuk haklarını konuştuk. Pandeminin çocuk haklarını sekteye uğrattığını ifade eden Ezberci, okulların fiziki olarak kapanmış olmasının ve bu süreçte işini kaybeden yetişkin bireylerin olmasının çocuk işçiliğinde artışa neden olduğunu belirtti.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde benimsenen ve Türkiye’nin de dahil olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden bahsedebilir misiniz öncelikle? Türkiye’de ve dünyada sözleşme sonrası çocuk haklarına ilişkin neler değişti?
Çocuk hakları sözleşmesinden bahsederken öncelikle tarihçesine de bakmak önemli. İlk 1924 yılında birleşmiş milletlerin imzaladığı çocuk hakları sözleşmesi süreç içerisinde 3 defa yenileniyor, sonuncusu da bundan tam 31 yıl önce bugün genişletilerek kabul ediliyor ve o günden beridir 20 Kasım tüm dünyada Çocuk Hakları Günü olarak anılıyor. Çocuk hakları sözleşmesinde yer alan; çocuğun tanımı, eşitlik ilkesi, yaşama hakkı, çocukların yararını gözetme gibi maddeler devrim niteliğinde olmuş ve çok sayıda ülke tarafından da kabul edilmiştir. 1995 yılında Türkiye’de bu önemli sözleşmenin uygulayıcısı oldu ve bu sözleşmeyle birlikte birçok madde gibi, 18 yaşın altında hane gelirine katkı sağlamak amacıyla bir çocuğun çalıştırılmasının çocuğun eğitimine zarar verecek ya da sağlığı, bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabileceğini ve devletlerin bunu önlemeye dair yükümlülükleri olduğunu kabul etti.
Çocuk hakları sözleşmesi, tüm dünyada çocukların haklarının vurgulanması bakımından önemli bir adım. Türkiye’de de eğitim, sağlık, sosyal alanlarda da çocuklara yönelik çok sayıda iyileştirme yapıldığı aşikâr. Okul öncesi eğitimin geliştirilmesi, eğitimin zorunlu hale getirilmesi, sağlığa erişim hakkı ile her çocuğun sağlık hizmetinden ücretsiz yararlanabilmesinin yolunun açılması, korunma ihtiyacındaki çocuk ve ailelere yönelik sosyal destek ve yardım birimlerinin kurulması, yaygınlaştırılması, geliştirilmesi birkaç örnek olarak verilebilir.
Tüm gelişmelere rağmen çocukların haklarını kullanma noktasında hala çok büyük eksikler olduğunu tüm dünyada görebiliyoruz. Özellikle toplumsal ve ekonomik eşitsizlikten kaynaklı çok sayıda çocuk haklarına erişemiyor. Tüm dünyada azımsanmayacak oranda çocuğun ihmal, istismara maruz kaldığı, ağır ve tehlikeli işlerde çalışmak zorunda bırakıldıkları, eğitim, sağlık, yaşama gibi en temel haklarını kullanamadıkları biliniyor ki ülkemizde var olan 2 milyon çocuk işçi bunun bir örneği.
Hakların bilinirliliği ve yaygınlaştırılması kısmı yıllar içerisinde çok iyi bir noktaya gelirken hakların uygulanması ile ilgili ne yazık ki aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Türkiye’de var olan çocuk işçi problemi çocuğun çalıştırılmama hakkının ihlali ile kalmıyor çocuğun eğitim, oyun, sağlıklı beslenme, sosyal ve kültürel gibi birçok hakkına da erişmesini engelliyor.
Ülkemizdeki 1,5 milyondan fazla mülteci çocuğu düşünürsek, savaşlardan dolayı çocukların yaşama hakkı ellerinden alınıyor, yoksulluk içerisinde, eğitimden, sağlıktan mahrum kalıyor, barınma hakkına sahip olamıyor.
“TAHMİN EDİLEN ÇOCUK İŞÇİ SAYIMIZ 2 MİLYON”
Sözleşme çocuk işçiliğine izin vermemekte. Bu bağlamda Türkiye’de çocuk işçi sayısına dair neler söylemek istersiniz? Devletin aldığı önlemler yeterli mi?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun 2019 verilerine göre, Türkiye’de yalnızca 2019’un dördüncü çeyreğinde 5-17 yaş Aralığında 720 bin çocuğun çalışmak zorunda bırakıldığı görülüyor. Üstelik bu sayıya mülteci çocuklar dâhil değil. Tahmin edilen çocuk işçi sayımız ise 2 milyon.
Uluslararası çalışma örgütünün (ILO) 1999 tarihli 182 nolu maddesinde, “çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin yasaklanmasına ve ortadan kaldırılmasına” ilişkin derhal alınacak önlemlere ilişkin sözleşme 178 ülke tarafından onaylandı. Buna göre sözleşmeye taraf olan ülkeler çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin ortadan kaldırılmasına dair taahhütte bulundu. Bu konuda yapılan çalışmalar ise her sene ILO’ya raporlanıyor. 2005’te hazırlanan ulusal politika ve program çerçevesinde Türkiye, 2015 yılına kadar önceliklendirdiği 3 alanda çocuk işçiliğini ortadan kaldırmayı ILO’ya taahhüt etti. Bu alanlar; “Sokakta Çalışma, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Ağır ve Tehlikeli İşlerde Çalışma, Tarımda Aile İşleri Dışında Ücret Karşılığı Gezici ve Geçici Tarım İşlerinde Çalışma” bu hedef ne yazık ki günümüze kadar gerçekleştirilmemiştir.
2015 yılında 138 ve 182 sayılı ILO sözleşmeleri gereği 2017-2023 eylem planı hazırlandı. Bu eylem planı ile valilikler başta olmak üzere, Milli Eğitim Müdürlükleri, İşkur’lar, kolluk kuvvetleri gibi ilgili birimlere sorumluluklar yüklenirken çocuk işçiliğinin yoğun olduğu illerde çocuk işçiliği önleme birimlerinin kurulması karara bağlandı. 2018 yılı ise Çocuk İşçiliği İle Mücadele Yılı ilan edildi. Bu kapsamda gerek kamu kurumları, gerek sivil toplum örgütleri, özel sektör paydaşları konunun vahametine dikkat çekecek çalışmalar yaparak, sorunu görünür kılmaya çalıştı.
2005 ve 2017 ulusal planlarına bakıldığında alınan kararların uygulanması noktasında eksik kalındığı söylenebilir. Çocuk işçiliği konusunda yeterli denetim mekanizmalarının olmadığı ve çocuk işçiliği konusunda caydırıcı bir yaptırıma sahip olunmadığı bizim saha çalışmalarımız sırasında da gördüğümüz bir alan. Ki hala 2 milyon çocuk işçiden söz ediyoruz.
ÇOCUK İŞÇİLERİN YÜZDE 45’İ MEVSİMLİK TARIMDA ÇALIŞIYOR
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün çocuk işçiliğinin “en kötü biçimlerinden biri” olarak tanımladığı mevsimlik gezici tarımda Türkiye’de kaç çocuk çalışıyor? Mevsimlik işçilerin çocukları ‘tarlada çalıştırılmaktan’ ne kadar korunuyor? Bu noktada çocukların yaşadıkları sorunlar neler?
Mevsimlik tarım işçiliği ne yazık ki en fazla kayıt dışı iş gücünün olduğu alan. Bu sebeple net bir veri verilememekle birlikte yapılan çalışmalar çocuk işçilerin yüzde 45 gibi bir oranının mevsimlik tarımda çalıştığını gösteriyor.
Sizin de belirttiğiniz gibi uluslararası çalışma örgütü mevsimlik tarımda çalışmayı en kötü biçimde çocuk işçiliği olarak tanımlar çünkü hem uzun çalışma saatleri hem de işin doğası çocuğu risklere açık bir hale getiriyor. Çocuklar tabi ki ne tarlada çalıştırılmaktan, ne güvensiz bir şekilde seyahat etmekten ne de çadır alanlarında ki risklerden korunabiliyor. Mevsimlik gezici tarım sahaları ile ilgili yapılan onca araştırmada elde edilen veriler ile Hayata Destek olarak 8 senedir tarım alanlarında yürüttüğümüz çalışmalar var olan sorunların ortaklaştığını gösteriyor. Genelde gidilen yerin en kötü, kullanılmayan, atık alanlarında konumlanan mevsimlik tarım işçileri, insani yaşam standartlarının çok altında barınıyor. Kanalların kenarlarında, yol boylarında konumlanan işçiler için çok ciddi riskler var. Çocukların kanallarda boğulması, derelerin taşıp çadırların sel altında kalması, yol boylarında trafik kazası riskleri, çamur, bataklık veya dere boylarından kaynaklı sivrisinek, böcek, haşere çokluğu, temiz içme suyuna erişim eksikliğinden kaynaklı özellikle çocuklar arasında hijyene bağlı hastalıklar, alanlarda ya elektriğin hiç olmamasından ötürü tamamen karanlıkta kalmak zorunda olunması ya da elektrik kablolarının güvensiz bir şekilde çadır aralarında dolaşımda olması, çadır alanlarından geçen herkesin görebileceği riskler. Dolayıyla böyle bir ortamda çocukların çocuk işçi olmasının yanı sıra çok fazla çocuk koruma risklerinin olduğu da biliniyor. Yaklaşık 4-6 aylık göç döngüsünde çocukların bu yaşam koşullarıyla birlikte birde günün 12 saati tarlalarda çalışmak zorunda olduğu biliniyor. Göç döngüsü içerisinde olan çocuklar eğitim döneminin tamamında yer alamıyor, akranlarının elde ettiği kazanımları elde edemiyor ve sonuç olarak eğitimden uzaklaşıyor.
2019-20’de Viranşehir Mevsimlik Tarımda Çocuk İşçiliğini Önleme Komisyonu olarak 4283 Mevsimlik tarım işçisi çocuğun verilerine ulaştık. Aileler, çocuklar, okul yönetimleri ile görüştük. Mevsimlik tarım işçiliği süresince, barınma, ulaşım, gıdaya erişim, eğitim sıkıntıları en çok dile getirilen alanlar oldu. Gidilen yerde ayrımcılığa maruz kalma ise yine çocukların da dile getirdiği bir problem olarak çıktı. Yapılan bu araştırma ile çıkan başlıklar, mevsimlik işçi çocukların yaşadığı problemler. Her bir başlığın altı o kadar dolu ki, keşke çocuklar bu kadar ağır kayıplara maruz bırakılmasa.
Türkiye’ye son yıllarda mülteci akını yaşandı. Mülteci çocukların ‘işçi’ olarak çalıştırıldığını okuyoruz/görüyoruz. Bu noktada mülteci çocukların yaşadıkları sorunlar neler? Mülteci çocuklar mevsimlik gezici tarımda çalıştırılıyor mu?
Mülteci çocuklarda Türkiye’de birçok iş kolunda çalışıyor. Mültecilik zaten var oluş biçimiyle de kırılganlıkların çok yüksek olduğu bir alan. Mülteci çocuk işçiler, savaştan kaçma, şiddet travması yaşama gibi hassasiyetlerin üzerine bir de yoksulluk eklenince çocuk işçiliğine sürüklenmiş oluyor. Bu da korunma ihtiyaçlarını arttırıyor. Bir diğer konu ise mülteci çocuklar arasındaki okullaşma oranının azlığı. Eğitim öğretimden uzak kalan çocukların çocuk işçi olma riskinin fazla olduğu bilinen bir gerçek.
Mülteciler ile yerel halk arasında özellikle bazı sektörlerde ücret farkı olduğunu da okuyoruz görüyoruz. Buna Hayata Destek tanıklığından bir örnek verebilirim. 2018 fındık hasadı saha çalışmamız sırasında yerel işçiler günlük 70 lira ücret alırken Mülteci işçilerin 50 lira aldıklarını gördük ki bu ücret biçimine çocuklar da dâhil.
Mülteci çocuklar diğer tüm iş alanları gibi mevsimlik tarım işçiliğinde de çalışıyor. Okullaşma oranının azlığı, ailelerin barınma konusunda yaşadığı problemler düşünülünce bu döngü içerisinde daha uzun kaldıkları da yapılan araştırmalarda görülüyor. 2017 Adana mevsimlik tarım sahası çalışmamızda Adana’da birçok çadır alanında çadırların yılın 12 ayı kurulu olduğunu tespit ettik. 5-6 senedir o çadır alanlarında yaşayan aileler var. Şöyle ki, savaştan kaçıp bir şekilde mevsimlik tarıma dâhil olmuş ve orada yaşamaya devam etmiş aileler. Düşünsenize kış dâhil çadırlarda kalınıyor, bebekler çadırlarda doğuyor, çocukların 11-12 yaşlarına kadar tek yaşam alanı bir çadır ve çevresi, 11-12 yaşlarıyla birlikte bir de tarlaları görmeye başlıyor.
SALGIN ÇOCUK HAKLARINI SEKTEYE UĞRATTI
Yaklaşık bir yıldan bu yana tüm dünyada salgın yaşanıyor. Türkiye özelinde konuşacak olursak salgında çocukların hakları sekteye uğradı mı?
Salgının Türkiye’de ilk görüldüğü zamanlar Viranşehir sahamızda hızlıca bir ihtiyaç analizi gerçekleştirdik. Mart sonunda gerçekleştirdiğimiz bu çalışma bizlere çocuk işçiliğinde artış olduğunu gösterdi. Okulların fiziki olarak kapanmış olması, salgının çocuklar üzerinde bir etkisinin olmadığının sıkça tekrarlanması bir de süreçte işini kaybeden yetişkin bireyler olmasıyla çocuk işçiliğinde bir artış oldu. 20 yaş altı sokağa çıkma yasağı bu oranı bir nebze azaltsa da birçok iş kolunda çocuklar çalışmaya devam etti. Mevsimlik tarım işçisi çocuklar, sokağa çıkma ve seyahat yasağından muaf tutuldu. Tarlalarda çocuklar günün 11-12 saati çalıştı ve hala çalışmaya devam eden çocuklar var ve ne yazık ki salgına karşı gerekli önlemler alındığını söylemek de hayli güç.
Çocuk haklarını konuşurken sekteye uğrayan eğitim hakkına da değinmek gerekiyor. Online eğitimlere katılmak bir yana hala televizyonda EBA’ya erişemeyen çocuklar olduğunu çalışmalarımızdan biliyoruz. Eğitim için geliştirilen yöntemler ne yazık ki araçlarla desteklenmedi. İnternet, tablet ihtiyaçları konuşulurken evinde televizyon olmayan aileler var. Mevsimlik tarım işçisi çocukların uzaktan eğitime devam etmeleri çok kısıtlı oranda kaldı. Göç yoluna çıkmak için okulların kapanmasını bekleyen ailelerin birçoğu salgınla birlikte okulların kapanması ile göç yoluna daha erken çıkma kararı aldı, bu da zaten eğitime erişemeyen çocukların daha uzun süre göç yolunda çocuk işçi olmalarına neden oldu.
Son olarak sizin eklemek istedikleriniz var mı?
Öncelikle bu kadar önemli bir günü gündeminize taşıdığınız için çok teşekkür ederim. Her sene de konuşmaya devam edelim, çoğu benzer şeyler olsun hiç önemli değil. Ne kadar çok konuşursak o kadar çok farkına varıyoruz ve farkına varınca görmezden gelemiyoruz.
Altını çizerek söylemek istiyorum bir çocuğu korumak her yetişkinin sorumluluğu. Çocukların haklarını kullanabilecekleri bir dünya yaratmak da yine her birimizin sorumluluğunda. Devletler başta olmak üzere ilgili tüm kamu paydaşlarının sorumluluğu daha fazla ama her birimiz de birey olarak elimizi taşın altına koyması gerekiyor. Bir ürün alırken o üründe çocuk emeği olup olmadığını araştırabiliriz, çocuk emeği olan ürünleri almayarak sorumluluk üstlenebiliriz. Yine bildirim yükümlülüğümüzü de çocuklara karşı sorumluluğumuzun bilinciyle hatırlatmak isterim. Herhangi bir istismar türüne maruz kalan bir çocuk için 183-155-156 numaralarından birine bildirimde bulunmak önemli.
Son olarak dün olduğu gibi bugün de ve yarınlarda da refah içinde bir geleceği inşa etmek için çocuklarımıza bir arada durarak, hep beraber sahip çıkmaya ihtiyacımız var.
(Türkan ÇATAL YILDIZ)