Yaşam denilen uzun yolda durduramayacağımız ya da akışına müdahale edemeyeceğimiz tek şey zaman. Zaman kimi zaman dostken kimi zaman ise düşman oluyor. Zaten insanı olgunlaştıran da zaman kavramın bize neler yapabileceğini kestirememek. Tüm bunlar olup biterken de bir bakıyoruz ki ömrü yarılamışız. Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder,
Dante gibi ortasındayız ömrün…”
Edebiyatımızın yapı taşlarından biri olan Cahit Sıtkı Tarancı ardında öyle güzel eserler bıraktı ki. Bu haftaki yazımda Cahit Sıtkı Tarancı’ya değinmek istiyorum.
‘’Cumhuriyet Döneminin ve edebiyatımızın en önemli şairleri arasında sayılan Cahit Sıtkı Tarancı, 4 Ekim 1910’da Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. Eğitim hayatına Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesinde başlayan Tarancı, bir süre burada okuduktan sonra 1931 yılında Galatasaray Lisesine geçmiştir. Ancak aldığı Fransızca eğitim onun için bir dilden ziyade büyük bir edebi birikim yaratmıştır. Stéphane Mallarmé, Charles Baudelaire ve Arthur Rimbaud gibi dünyanın en önemli şairlerini o yıllarda okumaya başlamış ve kendisinde bulunan cevheri daha lise yıllarında ortaya çıkarmıştır. Cahit Sıtkı, bu yıllarda ilk şiirini “Akademi” dergisinde ve büyük bir öneme sahip olan Servet-i Fünûn dergisinde yayımlamıştır. Böylece Tarancı, 49 yıllık yaşamının büyük bir kısmını oluşturan yazın hayatına başlamıştır. Yine bu çağlarda Yedi Meşaleci hareketinin ve Cumhuriyet Döneminin en önemli isimlerinden Ziya Osman Saba ile tanışmıştır. Edebiyatın önemli iki adamı bu tanışma ile büyük bir dostluğa başlamışlardır.1930’lu yıllarda Tarancı, Mülkiye Mektebinde okumaya başlar ancak bir süre sonra okuldan atılır ve Yüksek Ticaret Okuluna girer. Fakat bu sıralarda şair, bir bankanın memuriyet sınavını kazanır ve okulu yarıda bırakır. Bir süre memurluk görevini yapan Tarancı, daha sonra memurluk görevinden ayrılır. Gazetede öyküleri yayımlanırken Cahit Sıtkı, gazetenin güçlü isimleri sayesinde Paris’e eğitim amacıyla gider. Paris’te bir yandan üniversite eğitimi alan Tarancı, bir süre burada bir radyoda spikerlik yapar. Bu yıllarda II. Dünya Savaşı alevlenir ve Alman uçakları Paris semalarında bombalama yapmaktadır. Türkiye’ye dönmek zorunda kalan Cahit Sıtkı, geri döner dönmez askerlik görevini yerine getirir. Fransızca eğitiminden dolayı Tarancı, bir süre tercümanlık yapar.
Takvimler 1946’yı gösterdiğinde Cahit Sıtkı Tarancı, ünlü şiiri “Otuz Beş Yaş” ile katıldığı Şiir Ödülünü kazanır. Bu ödül artık onun adını tüm ülkeye duyurmuştur. 1951 yılında ise şair, Cavidan Tınaz ile evlenir ancak Cahit Sıtkı, birkaç yıl sonra geçirdiği bir kriz neticesinde felç olur ve birçok hastanede tedavi görür. Daha sonra devlet tarafından Tarancı, Viyana’ya götürülür. Burada tedavi gören Cahit Sıtkı Tarancı, yaşamı boyunca yaşadığı ölüm hissini 12 Ekim 1956 yılında tadar ve hayata gözlerini yumar. Şairin Diyarbakır’da ki evi 1973ten itibaren “Cahit Sıtkı Müze Evi” olarak ziyaretçilerini beklemektedir.’’
‘’ Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder,
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.’’