Müzikten sokak kültürüne, arkadaşlıklardan mahalleli bilincine kadar hayatın her alanından, içinden yükselen bir serzeniş var: “Bizim zamanımızda böyle miydi? Eskiden ne güzeldi...” Konu, aşk meşk olunca bile durum değişmiyor; her kuşak, bir öncekini ruhsuzlukla olmakla suçluyor. Doğru mu bu? Mendil düşürmelerle başlayan, muhallebi kasesinin kenarından küçük ve utangaç bir kaşık alarak devam eden, sinema salonunda çaktırmadan kol atmakla yeşeren bu kültür artık cep telefonunun ekranına düşen fotoyu beğenip, parmakla sola doğru kaydırmakla eşdeğer. İnsanlar arasındaki ilişkiler de farklılaşıyor. İletişim aslında farklı bir biçime dönüşüyor. Sanırız belli yaş üzerindekiler için ya da bu iletişim biçimi kendisinde olumsuzluklar yaratanlar için ‘nerede eski günler’ dedirten de bu. Nasıl ilk buluşmada evinden alınıp önce yemek sonra sinema yapan kuşak için ‘muhallebici’ fikri saçma ve abes geliyorsa; bugünkü ‘dijital platform kuşağı’ için ‘kızı evinden al, sonra mekana ele ele, beraber girelim’ o derece tuhaf ve lüzumsuz geliyor. Günümüz nezaketi evinden, sokağından almakla değil, “yolluyorum taksiyi” demekle gösteriliyor. Meraklı anneannenin “Konuştuğun çocuk var mı?” sorusuna “O ney yea?” diyen ergen torunun, annesinin sorduğu biçimde ‘flörtü’ yoktur fakat ‘takıldığı biri’ vardır. Peki kaybolan masumiyetin faturasını teknolojiye mi çıkarmak gerek, tartışılabilir. Çok değil, 15-20 yıl önce, daha sosyal paylaşım platformları ortaya çıkmamış, internete girerken ‘ağ bağlantısı’ sesiyle irkilip, birbirini tanımayan insanların chat odasında yazışmalarına dair hikayeler, aklıma sempatikliğiyle Meg Ryan’ın oynadığı, romantik film ‘Mesajınız Var’ getirdi. Bugün masalsı bir hikayenin henüz beyazperdeye yansımamış olmasının sebebi şirin hatun Meg Ryan’ın yokluğu veya Amerikan sinema endüstrisinin uyuşukluğuyla ilgisi yok. Sorun, kumaşın bu bedene uygun olmaması. Hadi buyrun. Seçim sizin.