Hayatımız boyunca sürekli bir şeylerden şikâyet ederiz. Şikâyet edecek herhangi bir şey olmasa bile yaratırız. Hep daha iyi, daha mutlu, daha huzurlu daha farklı olma gayesi içimizi kemirirken farkında olmadan bizi bir arayışa sürükler. Mutlu olmaya büyük nedenler ararken mutsuz olmak için çok ufak incir çekirdeğini doldurmayacak dertleri kendimize sorun ediniriz. Yaşamın kendisinin bir arayış olduğunu kabul ederek başlamak lazım ama bu ne aradığına göre değişir. Mutluluğu mu, bilgiyi mi, huzuru mu arıyorsun yoksa başkalarının açığını, kusurunu mu arıyorsun? İşte size iki farklı bakış açısı. Yaşadığımız hayat aslında bizden öte olaylara ve insanlara nasıl baktığımızla ilgilidir. İnternette bir şeyler okumayı, yeni bilgiler edinmeyi çok severim buna da bilgi arayışı diyelim. Geçenlerde bir hikaye çarptı gözüme , konumuzla alakası olan bu kısa hikayeyi siz okurlarımla da paylaşmak isterim. ‘’Hayata veda etmiş bir din adamın mezar taşının üstünde yazılı olan bir yazı: “Genç ve özgür iken, düşlerim sonsuzken, dünyayı değiştirmek isterdim. Yaşlanıp akıllanınca, dünyanın değişmeyeceğini anladım. Ben de düşlerimi biraz kısıtlayarak sadece yaşadığım yeri değiştirmeye karar verdim. Ama o da değişeceğe benzemiyordu. İyice yaşlandığımda, artık son bir gayretle, sadece ailemi, kendime en yakın olanları değiştirmeyi denedim. Ama maalesef bunu kabul ettiremedim. Ve simdi ölüm döşeğinde yatarken birden fark ettim ki, önce yalnız kendimi değiştirseydim, onlara örnek olarak ailemi de değiştirebilirdim. Onlardan alacağım cesaret ve ilhamla, memleketimi daha ileri götürebilirdim. Kim bilir, belki dünyayı bile değiştirebilirdim.” Hayat akarken değişim önce insanın kendisi ile başlar. Kendi hayatında bir fark yaratamayan başkalarının hayatında da fark yaratamaz.’’