Yediğimize, içtiğimize dikkat etmememiz, sağlıklı gıda ürünlerini tüketemiyor olmamızdan dolayı kötü beslenmeden kaynaklı ölümler artmakta. Ölüme sebep olan hastalık ise kanser oluyor genelde. Kötü beslenmemize neden olan etmenlerin arasında ise son zamanlarda birçok Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da yasaklanan glikozun Türkiye’de yüksek oranda tüketiliyor olması. Glikoz şurubu olarak piyasaya sürülen ürün mısır nişastasından üretilen bir şeker türüdür. Normal bir şekerden çok daha tatlı olduğu ve daha ucuza mal edildiği için ekonomiktir. Öyle ki 1 kg glikoz şurubu ile 22,4 kg toz şeker eklenen sular aynı oranda şekerliymiş gibi his verir. Ekonomik olarak kullanımı mantıklı gibi görünen glikoz şurubu, vücuda alındığı takdirde ön etki olarak vücudunuzun şeker dengesini alt üst eder, hormonal sistemlerinizi bozar ve uzun vadede kansere sebep olur. İnsan vücudu üzerinde yarattığı olumsuz etki sadece bu kadar da değildir. Bu şeker tatlı maddenin astım ve multi sikleroz gibi hastalıklara neden olabileceği bunun yanında karaciğeri büyütücü etkisi olduğu saptanmıştır. Böbreklerde taş oluşumuna ve patolojik değişiklikler ortaya çıkmasına neden olduğu belirlenmiştir. Alzheimer hastalığı riskini artırdığı ve vücutta hormonal dengesizlikler yaparak, östrojen, testosteron vb. hormonların salgılanmasını artırabileceği öngörülmüştür. Bakır eksikliği başta olmak üzere vücudun mineral dengesini bozabilmektedir. Glikoz şurubu içeren bir besin tüketmeye başladığınızda genellikle karşılaşılan his derin bir açlığın başlaması olur. Bu açlık kan şekerinizin düşmesi anlamına gelir. Aslında beynimiz açlığı midenin doluluğu ile değil kanımızdaki şeker oranına bakarak ölçer. Düşük şeker sırasında çok aç olduğunuzu hissedersiniz ve gıda alarak bu açlığı önlersiniz. Anlayacağınız bu illet, uzunca süre kullanıldığında insan vücudunun her bölgesine ciddi zararlar veriyor. Yani sigara, alkol gibi zararlı olan maddelerden neredeyse hiçbir farkı yok. Tek farkı bağımlılık yaratacak bu maddeleri kullananların belli bir yaş gurubunda olması ve kullandıkları maddenin zararlarını bilerek onları tüketmesidir. Ancak glikoz şurubunun olduğu ürünleri tüketirken bizler, tatlı tehlikenin zararlarını ve hangi ürünlerin içerisinde kullanıldığını bilmeden tüketiyoruz. Üstelik yaş farkı gözetmeksizin tüketiyoruz. Bu korkunç tehlikenin farkına varan Avrupa ülkeleri, glikoz kullanımını yasakladı. Bu şurubun en büyük üreticisi olan ABD’de ise üretim kotası yüzde 10’dan yüzde 2’ye düşürüldü. Dünyanın dördüncü şekerpancarı üreticisi olan Türkiye’de ise % 10’luk olan kota % 15 çıkarıldı. Öyle ki Avrupa’da kişi başına şurup tüketimi 1-1,5 kilo iken Türkiye’de ise 6 kilo civarında. Oysaki devletin görevi vatandaşlarını her türlü tehlikeye karşı korumaktır. Vatandaş da devletin bu görevini eksiksiz yerine getireceğini düşündüğü için ona güven duyar. Bu güvenin hakkını verebilmesi için devletimiz ivedi bir şekilde bu tatlı zehrin üretimini durdurmalı ya da en azından üretim kotasını düşürmelidir. Şeker pancarı fabrikalarını satmak yerine yeni fabrikalar kurup şeker pancarı üretimini arttırmalıdır. Aksi halde devletin görevlerini yerine getirmediği düşünülecek ve bu da ciddi bir güven zafiyeti yaratacaktır.