Haklı olmayı kim istemez ki? Toplum içinde, aile içinde, arkadaşlar arasında hepimizin bazı konularda verdiği bir mücadele var, haklılık… Peki bu her zaman insanı motive eder mi? Duyguların insanlarda yarattığı hisler aslında çok kısa sürelidir. Mutlu olduğunuz bir anı düşündüğümüzde sonsuza kadar o his devam edecekmiş gibi geliyor. Bir süre sonra etkisinin azaldığını fark ediyoruz. Bunun için olumsuz bir olay yaşamamıza gerek yok. Yani olumsuz bir olay ile mutluluğumuzun etkisi azalmıyor. Her şey aynı şekilde devam ederken de mutluluk hissinin etkisi azalabiliyor. Buna da alışma diyoruz. Beynimiz o mutluluğu ilk yaşadığı anda verdiği heyecan tepkisine bir yerden sonra normal bir şey olarak algılıyor. Çünkü ne olduğunu çok çabuk öğreniyor. Bir konuda haklı olduğumuzda da yaşadığımız his aynı his. Haklılık insanı her zaman mutlu etmiyor. Haklı yere de üzülebiliyoruz mesela. Çünkü karşı tarafın haksız olması sizi her koşulda memnun etmez. Bu nedenle haklılık için savaşmak, tabii ki gündelik meselelerde diyoruz büyük konularda değil, her zaman size bir çıkar sağlamıyor. Hatta bazen haklı olmak için gösterdiğiniz çaba sizi fazlasıyla tüketiyor. Bu yüzden insanlar haklı olmak ve mutlu olmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyorlar. Bir konuda sonuna kadar diretmek sonuçların olumlu olacağı anlamına gelmiyor. İnsanın bazen haksızlığı da kabul etmesi gerekiyor. Bunu bir türlü kabullenemeyen birçok insan var. Bu sorunla hem yüzleşemiyorlar hem de karşı tarafın haklılığını bir türlü kabul edemiyorlar. Bundan da en kötü etkilenen kendileri oluyor. Hatta bazen bu durum takıntı haline de gelebiliyor. Her konuda haklı olma isteği insanın gözünü bürüyor. Bu da toplumsal ilişkilerde bir yerden sonra kaosa ve anlaşmazlığa neden oluyor. Haklı olabilmek haklı çıkabilmek adına sevdiklerimizi kırmak bu nedenle hiç mantıklı değil