Değerli Okurlarım; Uzun bir aradan sonra sizlerle yeniden buluşmanın heyecanını yaşarken, Sivas’ta 26 yıl önce yaşanan insanlık dramını da naletle kınayarak bugünkü yazıma başlıyorum. Değerli Okurlarım; Yaşadıkları yerlerden sosyo-ekonomil sebeplerle koparak yabancı bir yerde varlık mücadelesi veren ve aidiyet arayışı içinde olan bireyler için "aynı yerden gelmek" büyük önem taşır. Bu sebeple aynı yerden yeni bir kente gelenler yeni hayatlarına uyum sağlamak ve geleneklerini yaşatmak için hemşerilik dernekleri kurarlar. Ancak; bu dernekler, modern örgütlerden farklılaşan örgütlülük yönü ile toplumsal değişime özgü bir ara kurum niteliği gösterirler. Memleketin geleneksel ve kültürel özelliklerini yaşatmaya çalışan hemşeri dernekleri ayrıca yerel siyasete katılımı sağlayarak kentte etkin bir baskı grubu haline de gelebilmektedir. İnsanların geleneksel kültürlerini yaşatmaları gerekli ve önemlidir. Ancak; ülkemizde hemşerilik dernekleri bağlamında yapılan bazı örgütlenmeler geleneksel kültürlerin yaşatılmasından ziyade olmaktadır. Bu dernekler, kopup geldikleri kültürleri bulundukları kentte sentezlemeyi değil gruplaşmayı ve hatta bu çerçevede toplumsal ayrışmayı, etki/tepki bağlamında kaçınılmaz kılmaktadır. Anadolu’nun her yanı bir diğer toplumsal güzelliğe sahip. Önemli olan bu güzellikleri birleştirip çağımıza uygun hale dönüştürmektir. Bu bağlamda Ankara kentindeki hemşerilik dernekleri çerçevesinde konuyu kısaca irdelersek; Ankara dışından gelip Ankara’ya yerleşen bireylerin çoğu memleketlerindeki her şeylerini satıp Ankara’da mal ve mülk sahibi olmalarının yanında emekleriyle Ankara kentine katma değer katmışlardır/katmaktadırlar. Bu çerçevede bakıldığında; geleneksel olarak Ankaralı olmayıp tüm birikimini Ankara’ya taşıyan ve Ankara’da yaşamaktan mutlu olan ve kendini artık ANKARALI HİSSEDEN milyonlarca insandan bahsedebiliriz. Bu insanların çok büyük kesimi Ankara’da kurdukları işyerleriyle hem milli ekonomimize katkı, hem de yüzbinlerce insanımıza istihdam olanağı sağlamaktadırlar. Hemşerilik olgusuna bir kentte maddi varlığa sahip olmak bağlamında bakıldığında Ankara dışından gelip Ankara’ya yerleşenleri herkesten çok Ankaralı saymak ta, dededen babadan Ankara’da yaşayıp Ankara’da hiçbir mal varlığı olmayanları da has Ankaralı saymak ta yanlıştır. Ankaralı olmak, hem O kentte katma değer yaratmaktır hem de Ankara’nın değerlerini özümsemektir. Bu çerçevede; biz Ankara’nı ekonomik değerlerinin sahibiyiz diyerek kentin geleneksel sakinlerini görmezlikten gelen yaklaşımlar yanlış olduğu gibi benim atam dedem “Angaralı” diyerek dışarıdan gelen kent sakinlerini yok sayan yaklaşımda yanlıştır. Değerli Okurlarım; Doğru yaklaşım barış içinde birlikte yaşamayı öngören ve yaşadığımız kenti çağın gerektirdiği şekilde gelişmesine katkı sunan, dışarıdan gelenleri horlamayan, kentin yerlilerini de yok saymayan yaklaşımdır. Ankara kentinin geçmiş yönetimi son 25 yıldır uyguladığı kültür politikalarıyla ne dededen babadan Ankara’nın yerlisi olan yaklaşık 600 bin nüfusun kültürel gelişimine katkı sunabilmiş ne de Ankara’ya sonradan gelen yaklaşık 5 milyon Ankaralının bu kente daha fazla adapte olabileceği ortamı yaratabilmiştir. Bu “siyasetsizlik” nedeniyle “aidiyet” kültürü kamplaşma ve gruplaşma şeklinde gelişme ortamı bulmuştur, maalesef. Aidiyet kültürü (hemşerilik) en minimal düzeye indirilmeli ve aynı bağlamda ortak değerler üzerinden var olan “kentlilik” kültürü yaygınlaştırılmalıdır. Sayın Mansur YAVAŞ yönetimindeki Büyükşehir Belediyesinin son bir yıl içinde bu çerçevede azda olsa çalışmaları dikkat çekiyor. Bu çalışmaların daha kapsamlı olmasına pandemi illetinin engel olduğu da bir gerçek. Geçtiğimiz günlerde Ankara Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığına TRT’den emekli ve geçmişte O kurumda başarılı projelerin altına imza atmış bir prodüktör olan Cumaali BOZKURT isimli değerli bir bürokratımız atandı. Cumhuriyetin başkenti Ankara’nın bir dünya kültür kenti olmasında, Ankara’da yaşayan 5.5 Milyon Ankaralının mutlu yaşamasında vb. Sayın Bozkurt’un önümüzdeki 4 yıl içinde yapacağı hizmetlerin ve projelerin önemli katkılarının olacağı inancındayım. Artık Ankara kentinde kültür faaliyeti denilince akla sadece Angaralı bilmem kimin konseri değil, senfoni konserleri, resim ve karikatür segileri, tiyatro, bale, orta oyunu gibi akla gelebilen her tür sanat faaliyeti gelmelidir. 1992 yılında Hipodtom’da ki unutulmaz “Livaneli-Teodarakis Konserine” O zaman nüfusu 2 milyon olan Ankara’nın nüfusunun yarısının katıldığı unutulmamalıdır. Cumhuriyet bayramlarında bizim Fener Alaylarımız olur böylece halkımız cumhuriyet değerleriyle geceleri geç saatlere kadar eğlenirdi, yerli malı haftalarımız olur üreten Türkiye’nin gerekliliğinin yöntem ve gerekçeleri herkese anlatılırdı, her 27 Aralık’ta sanki büyük önder yeniden ve yeniden Ankara’ya geliyormuş gibi heyecanlanırdık, her 13 Ekim’de Ankara’yı sonbaharın son çiçekleriyle donatırdık: Ataları Kars’tan Edirne’ye memleketin dört yanında yaşamış olan her Ankara’da yaşayan kendini “Ankaralı” sayardı. Ankara Kuva-i Milliye’nin başkentidir, Angaralı da Karslı da, Edirneli de Ankara’da yaşıyorsa herkes Ankaralıdır!!! Hadi bu özlemlerimizi gider, Ankara’yı aidiyetlerin değil kentlilik bilincinin olduğu kültürün de başkenti yap Ali Bozkurt başkan. Başarılar. Sevgiyle ve sağlıkla kalın…