‘’HİÇBİR NAMUSLU GAZETECİ DAYAK YEDİ DİYE GERİ ADIM ATMAZ’’
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının satır başlarını şunlar oluşturdu:
‘’Grup toplantımızdan bütün Türkiye'ye, hangi partiden olursa olsun bütün vatandaşlarıma sevgilerimi gönderiyorum. Acısı ve tatlısıyla bir haftayı geride bıraktık. Bazı haberler geldi üzüldük, sevindik ama sonuçta hayatın akışı devam ediyor. Eşref Kolçak, Türk sinemasının önemli isimlerinden biriydi. Onu 92 yaşında sonsuzluğa uğurladık. Allah’tan rahmet diliyoruz. Kendisini milletle anıyoruz. AA muhabirinin cansız bedenine ulaşıldı. Ona Allah’tan rahmet diliyoruz, AA camiasındaki arkadaşlarına da geçmiş olsun ve baş sağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Belediye Başkanı bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Seçimle gelen herkese, bizim saygı duymamız gerekir. Hangi partiden olursa olsun. Bir belediye başkanının bıçaklı saldırıya uğrayıp hayata veda etmesini asla kabul etmiyoruz. Herkesin başı sağ olsun.
‘’GAZETECİLİK BİR KAMU GÖREVİDİR’’
‘’Geçen hafta bir gazeteci arkadaşımız saldırıya uğradı. Ondan önce Yavuz Selim Demirağ saldırıya uğradı. Kendisi aramızda, kendisine hoş geldiniz diyorum. Gazetecilik bir kamu görevidir. O görev yaptığı zaman belli çevreler rahatsız olabilirler, adı yolsuzluğa bulaşmış kişiler bundan rahatsız olabilir. Ama gazeteci bilgiyi halka ulaştırmak zorundadır. Sayın Demirağ da bu çerçevede görevini yapan bir gazetecidir. Aynı şekilde Antalya’da Yeniyüzyıl Gazetesi’nde çalışan Sayın İdris Özyol da saldırıya uğradı. Ergin Çevik de 20 Mayıs’ta saldırıya uğradı. Saldırganlar yine serbest. Hakan Denizli de 24 Mayıs’ta saldırıya uğradı. En son Sabahattin Önkibar da saldırıya uğradı. Saldırganları yakalandı ve serbest bırakıldı. Bakınız eğer haber yaptı diye bir gazeteciye şiddet uygulanıyorsa ve o kişisel serbest bırakılıyorsa, o gazeteciler artık bir şey yazmaz diyorsanız hiç beklemeyin. Hiçbir namuslu gazeteci dayak yedi diye geri adım atmaz. Saldırganların hapse girmesi için gazetecilerin öldürülmesi mi gerekiyor? Bir Tweet attı diye 5-6 ay içeride kalan var. Ama gazeteci yazdı diye saldırıya uğrayacak, raporlar alacak, saldırganlar yakalanacak, serbest bırakılacak. Bir de eline belge verin. Adam dövmek serbest sertifikası verin.’’
RABİA NAZ OLAYI
‘’Rabia Naz 11 yaşında, hayat dolu bir kız. Öldürülmeden önce dondurmacıya arkadaşlarıyla giriyor, sonra annesinin çalıştığı eczaneye gidiyor. Haber geliyor, Rabia Naz evin önünde sırt üstü yatıyor ve ağır yaralı. Ayağını sadece deri tutuyor. Hastaneye kaldırılıyor ve bir süre sonra deniyor ki Rabia Naz vefat etti. Ne oldu? İntihar etti. Baba tabi 11 yaşındaki çocuk neden intihar ettin diyor. Arkadaşlarına, öğretmenlerine soruyorlar, hayat dolu bir kız. Sonra baba araştırıyor. Olayın bir trafik kazası olduğunu söylüyor. Doblo marka bir aracın çarptığı söyleniyor. Evlerinin önündeki alana sırt üstü yatırılıyor. Baba bir türlü derdini anlatamıyor. Araştırma yapılmasını istiyor. Savcı gizlilik kararı koyuyor. ‘’
KILIÇDAROĞLU: YARGININ GÖREVİ DE ADALETİ TESLİM ETMEKTİR
‘’Nereden intihar etti? 4-5 katlı bir bina. İyi de neden atlasın. Polisler inceleme yapıyorlar, çocuğumuzun kilosunda bir çuvalı binadan atıyorlar. Ama sokağa düşmüyor çuval. Çünkü binanın önünde bir teras var. 4-5 metrelik bir teras. Ve büyük bir gürültü. Rabia Naz düşerken hiç gürültü yoktu. Olayın üstü kapatılmaya çalışılıyor. Polise sesleniyorum, sizin göreviniz delilleri ortaya çıkarmaktır. Bir çocuğun göz göre göre öldürülmesine göz yummak değildir. Yargının görevi de adaleti teslim etmektir. Sonra babaya akli, dengesi yerinde değildir dediler. İnsaf ya.’’
"ERDOĞAN, NAMUSU VE ŞEREFİ ÜZERİNE TARAFSIZ OLACAĞINA DAİR YEMİN ETMİŞTİ"
‘’Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir. Adaletle yönetilmek istiyoruz. Açlığın olmadığı bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz. Cumhurbaşkanı var mı var, seçimle mi geldi seçimle geldi. Vatandaşın oyuyla seçildi. Peki, ne yaptı ilk yaptığı iş Meclis’te yemin etti. Yemin metninin son cümlesini okuyorum; üzerime aldığım görevi, tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti karşısında namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.’ Namus ve şeref kavramının ne kadar önemli olduğunu defalarca anlattım. Bir cumhurbaşkanı neden tarafsız olmalı? Devletin başıysa bir partili olamaz.’’
"CUMHURBAŞKANININ TARAFSIZ OLMASI GEREKİR"
‘’Herkese eşit hizmet götürmek zorundadır. O nedenle Cumhurbaşkanının tarafsız olması gerekir. O yüzden tarafsız davranacağına dair namusun ve şerefin üzerine yemine et deniyor. AK Partili kardeşlerim bunu unutmasın. Cumhurbaşkanı devletin sigortasıdır. Diyelim ki partiler arasında ciddi bir anlaşmazlık çıktı, cumhurbaşkanı davet eder, gelin der neden böyle yapıyorsunuz der. Bu şans yok şu anda. Niye yok? Devletin sigortası yok. Bir cumhurbaşkanı devleti mi yönetecek, belediyeyi mi yönetecek? Vicdan sahibi ahlak sahibi, adalet sahibi herkese bu soruyu soruyorum. Erdoğan 2002’de Ak Parti’nin Genel Başkanlığı’na seçilemiyordu, Anayasa’nın değişmesi gerekiyordu. AK Parti birinci oldu, birinci olan partinin genel başkanı Parlamentoya gelemiyordu. Bu da yanlış. Bir partinin genel başkanı hükümet kurabilecek bir pozisyona gelmişse onun önünde yasal bir engel olmaması gerekiyor. Biz destek verdik. Ne oldu, geldi. Ankara’da Keçiören’de mütevazı bir evde oturuyordu. Milletvekillerinin lojmanlarının satılması lazım dedi. Sattılar. Tamam. Hiç kimse itiraz etmedi. Aynı şekilde Meclis’in 6 bin çalışanı var bunu 3 bine indireceğiz dedi. Bugün sordum, kaç kişi var Meclis’te çalışan diye. 8 bin dediler. Bırakın indirmeyi artırmışlar.’’
‘’DÜNYANIN HİÇBİR ÜLKESİNDE İSRAF İTİBAR DEĞİLDİR’’
‘’Kibirli olmak doğru mudur, yanlış mıdır? Kibirli insan doğru karar alamaz diyorsan oturup düşüneceksin kardeşim. Ben illa demiyorum gel bana oy ver. Ama Allah’ın verdiği en değerli şey akılsa, aklımızı kullanacağız. Dünyanın hiçbir ülkesinde israf itibar değildir. Hele bizim gibi milyonlarca insanın karnını doyuramadığı bir yerde.’’
(Kadir GÜRHAN)