Hukukun birçok tanımı yapılabilir. Fakat genel ve özet olarak şu şekilde tanımlanır; Hukuk, toplum yaşamını düzenlemek için, uygulanması devlet tarafından yaptırıma bağlanmış kurallar bütünüdür.” Hukuk kuralları, kişilerin gerek şahıslarla gerek toplumla olan ilişkilerini düzenlerken, bunların birbirlerine karşı sahip olacakları hakların ve üstlenecekleri yükümlülüklerin neler olacağını da belirler. Bu kurallar vasıtasıyla hukuk, toplumda barışı, hukuki güvenliği ve toplumda adaleti sağlar. Toplumda adaleti sağlayan hukukun herkese aynı derede ve eşitlikte dağıtılması, işlenmesi gerekir. Hukuk sadece güçlüler için işleyip güçsüzler için yerinde saymamalıdır. Her iki tarafa da eşit şekilde işlendiğinde adı hukuk olur. Aksi takdirde eşitsizlik olur. Hukuk herhangi bir iktidarın da denetiminde olmamalı, bahsettiğim iktidar kişi iktidarı da olabilir. Her türlü iktidar güç demektir. Dolayısıyla gücün kimde olduğu ve nasıl kullanıldığı önemlidir. Yasa önünde renk ve güç ayrı yapılmadan herkes eşit yararlanmalıdır. O zaman adaletten bahsetmiş oluruz. Nasreddin Hocanın hikâyesinde anlattığı Kadı için ayrı halk için ayrı işleyen hukuk, hukuk değildir. Bu tarz hukukun adalet dağıtması da mümkün değildir. Hikâyeyi siz de okuyun. Hikaye şöyle; Kasabalılar, Nasreddin Hoca'ya Kadı'dan yakınmışlar : "Kadı efendi çok menfaatçi bir adam. Aynı suça bazen beraat, bazen de çok ağır ceza veriyor. Hak hukuk tanımıyor, nereden menfaati varsa o taraftan oluyor. Münafık bir adamdır. Bundan nasıl kurtuluruz" demişler. Hoca durumu mülki amirlere bildirmişse de, onları pek inandıramamış. "Nasıl ispat edersin"? demişler. Hoca'mız, Kadı efendinin tanımadığı bir müfettişin kendisine gönderilmesini ve beraberce Kadı'yı ziyaret etmelerinin yeterli olacağını mülki amire, (vali'ye) anlatmış. Kabul etmişler. Kararlaştırılan günde müfettiş bey kasabaya, Nasreddin Hoca'nın konuğu olarak gelmiş. Kimliğini gizli tutarak, kasaba eşrafından beş altı kişiyle beraber kadı efendiyi ziyarete gitmişler. Hoş beşten sonra, Hoca , Kadı efendiye : "Efendi" demiş. "Kırda sığırlar yayılırken bir alaca inek, -sanırım sizinki- bizim ineği karnından boynuzlayıp öldürmüş. Buna ne gerekir ?" "Bunda sahibinin ne kabahati var ?" demiş Kadı, "hayvandan kan davası edilmez." Hoca sözünü değiştirmiş: "Yok yok yanlış söyledim, bizim inek sizinkini öldürmüş !" Bunu duyan kadı efendi hızla yerinden kalkıp, raftaki Kanun kitabına uzanırken; "Haa mesele şimdi çatallaştı, bakalım kara kaplı kitap ne diyor?" demiş.