Bizim mesleğimizde ilk görevler, ilk imzalı fotoğrafınız hiç unutulmaz. İlk öpücük gibidir aslında. İlk kimi öptüğünüz ya da sizi ilk kimin öptüğünü unutmadığınız gibi. Meslekteki ilk görevimde, başladığım ilk haftada bir röportaja gitmiştim. Ama o röportajda imzam kullanılmamıştı. Daha sonra, yaklaşık dört ya da beş ay sonra ilk imzamda yine bir röportaj fotoğrafında kullanılmıştı. O gazeteyi hala saklarım mesela.
Ankara denince akla bence foto muhabirleri arasında akla gelecek ilk isimlerden birisi ustaların ustası da denebilecek Ozan Sağdıç’tır. Ozan Ağabey’in fotoğraf yaklaşımı ile kendi anlayışımı çok benzeştiririm. Ozan ağabey biz daha kısa donu bırakın ana rahmine düşmeden bu fotoğrafları zaten çeken birisi. Onunla açık atacak durumum yok. Sadece Ozan Ağabey’i ben geç tanıdım. Nasıl fotoğraflar çekmem gerektiğine dair kafamda bazı şeyler netleşmişti artık. O nedenle anlayışımızın benzeştiğini söyledim.
Ozan ağabey foto muhabirliğine İstanbul’da başlamış. Hayat mecmuasına çalışırken de bir cumhurbaşkanı ile ilgili bir görev vermişler ona. İlk kez bir cumhurbaşkanı takip edecek olmaktan dolayı çok heyecanlanmış. Ona nasıl hitap etmesi gerektiğini bile çözememiş. Fotoğraflarını çekeceği kişi de Cumhurbaşkanı Celal Bayar’mış. Dergi kendisinden çok fotoğraf çekmesini özellikle istemiş. Bu görev için Bursa’ya gitmiş. Cumhurbaşkanı Bayar’ın doğduğu köydeki evi bir banka sahibi tarafından satın alınarak restore edilmiş ve müzeye çevrilmiş. Bayar’da buranın açılışını yapacakmış.
O zaman ki teknolojik imkanlarla Cumhurbaşkanı Bayar’ın ne zaman oraya geleceği netleşmemiş. HA bugün ha yarın derken aradan beş altı gün geçmiş. Derken Bayar bugün gelecek denmiş. Ozan Sağdıç müze yapılan evin önünde Bayar’ı beklemeye başlamış. Bir takım siyah araba ve jip gelmiş içinden de insanlar inmişler ona doğru yürümeye başlamışlar. İlk büyük görev, çok fotoğraf çekmesi gerekli, nasıl hitap etmesi gerektiğini bile bilmediği gibi o an ile yüzleşme zamanı gelmiş çatmış. O sırada elinde kamera olan birisi koşa koşa gelerek Ozan ağabeyin yanında yerini almış.
Ozan abinin içi rahatlamış, tamam demiş kendi kendine o yaparsa ben de onu yaparım. Elinde kamarası olan o kişi Ozan ağabeyin sırtına vurarak “sen neredensin kardeş” diye sormuş. Ozan ağabey Hayat mecmuasından olduğunu söyleyince “Oo sen bizdensin” demiş ve devam etmiş.
Avluda girişte birkaç fotoğraf çektikten sonra kameraya alan ağabeyin filmi bitmiş. Gruba doğru elini kaldırarak “bir dakika baba” diye seslenmiş ve Bayar ve etrafındakiler de beklemeye başlamış. O ağabey filmi değiştirdikten sonra devam etmişler. Müze evin girişinde de Ozan Sağdıç’ın filmi bitmiş ve o film çeken o ağabeyin daha önce yaptığı gibi Bayar ve grubuna doğru el kaldırarak “bir dakika baba” diye seslenmiş. Bayar ve etrafındakiler durmuş fakat Ozan Sağdıç’a doğru tuhaf tuhaf bakıyorlarmış. O sırada o film kamerası kullanan ağabey Ozan ağabeyin sırtına vurarak onu refere ederek “baba bizden, Hayat mecmuasından” demiş. Her şey normalmiş gibi üst kata çıkmış Bayar. O referans gösterilme sonrasında Ozan Sağdıç’a bir rahatlık gelmiş. Bayar’a sürekli olarak poz verdirtmeye başlamış. Orada otur, şunun ödünde dur diyerek fotoğraflar çekiyormuş Sağdıç. Bayar’da bu istekleri geri çevirmiyormuş.
Celal Bayar odanın bir köşesinde oluşturulan yer minderine oturmuş. Ozan Sağdıç’ta tam fotoğraf çekecekken o diğer film çeken ağabey. Dur demiş. Baba ile bir fotoğrafımızı çek diyerek Bayar’ın yanına oturmuş. Ozan Sağdıç’ta o kadar yardımı olan bu kişisin isteğini kırmamış ve fotoğraflarını çekmiş. Bayar müze evden ayrıldıktan hemen sonra Ozan Sağdıç müze yetkilisine, Bayar’ın müzeyi beğenip beğenmediğini sormuş. Müze yetkilisi de sorun olmadığını hatta Turgut Bey ile de tanıştık çok iyi oldu demiş. Ozan Sağdıç, Turgut Bey kim bilmiyormuş ve sormuş. “Turgut Bey kim? Yetkili de “E oğlu işte” demiş. Tüh demiş Ozan ağabey “burada mıydı o da keşke onun da bir fotoğrafını çekseydim” demiş. Yetkili de “çektin ya içerde otururken” demiş. Ozan ağabey şaşkınlık için o film çeken ağabey onun oğlu muydu? Diye sormuş. Sormakla birlikte de içini bir korku sarmış. İstanbul’a döndüğünde artık bir işinin olmamasından korkmaya başlamış. O endişe ile İstanbul’a dönmüş. Ozan ağabey iki makine ile gitmiş o göreve birisi kendi makinesi diğeri de ona mecmuadan verdikleri makine. O verilen makineye filmi düzgün takamadıkları için o makine ile olan fotoğraflar hiç olmamış. Ne çektiyse kendi makinesi ile çektiği fotoğraflar kalmış geriye. Sayı olarak pek yeterli bulunmasa da durumu anlatmış Ozan ağabey.
Bu kişiyi takip edenler hatırlayacaktır Hikmet Ferudun Es ismini. İlk Türk Kadın Savaş foto muhabiri Semiha Es’in eşidir. Ferudun Es Hayat mecmuasının neşriyat (yayın) müdürü o sırada. O demiş Ki Ozan Sağdıç’a:
Celal Bayar ile de aran iyiymiş demiş. Ozan Sağdıç, Es’in onunla alay ettiğini düşünürken. Turgut Bayar o geziden sonra dergiyi arayarak, “Ne acar bir foto muhabiri göndermişsiniz. Babamın ağzından girdi burnundan çıktı. Şaşırdım kaldım. Sakın bu çocuğu harcamayın.
Ne yalan söyleyeyim herkesin bu dönemde böyle bir ilk görev anısı olması da çok zor.