Teknoloji

İzmir'de deprem karakutu sistemi geliştirildi

İzmir’de Türk Mühendislerden oluşan bir ekip, ‘Deprem Kara Kutu Sistemi’ projesini geliştirdi.

Abone Ol

İzmir’de Türk Mühendislerden oluşan bir ekip, ‘Deprem Kara Kutu Sistemi’ projesini geliştirdi. Geliştirilen proje ile deprem öncesi, sırası ve sonrasında risk oluşturacak 4 faktör engellenerek; muhtemel tehlikelerin önüne geçilmesi amaçlanıyor.
İzmir’de Türk Mühendislerin yer aldığı 10 kişilik bir ekip, uçaklarda bulunan ve uçağın düşmesini engelleyen ‘kara kutulardan’ esinlenerek ‘Deprem Kara Kutu Sistemi’ni geliştirdi. Geliştirilen sistem ile deprem öncesi, sırası ve sonrasında oluşacak 4 risk faktör tespit edilerek, muhtemel tehlikelerin engellenmesi amaçlanıyor. Sistem sayesinde, binada bulunan kişilerin yerleri de daha önceden kayıt altına alınıp, bu veriler Afet Koordinasyon Merkezi'ne iletilecek. Bu sayede enkaz altında bulunan kişilerin hayatta kalması hedefleniyor.

Veriler araştırmacılarla ücretsiz paylaşılacak
Projenin çıkış aşamasını anlatan 9 Eylül Üniversitesi Deprem Merkezi Kurucusu Prof. Dr. Zafer Akçığ, “Ülkemizin yüzde 90'ı deprem bölgesi. Kentsel dönüşümü de tamamlamak için çok uzun bir süreye ihtiyaç var. Depremden kaçamıyoruz, şimdilik yıkımlardan da kurtulamıyoruz. O zaman tespit ettiğimiz önemli bir aksaklık 6 Şubat depremlerinde çıktı. İnsanlar enkaz altında canlı olarak kalıp, maalesef ilk 72 saat ulaşılamadığı için ‘onları nasıl kurtarırız?’ ‘nasıl canlı çıkarabiliriz? fikrini düşündük. Projede hem deprem öncesi hem sırası hem de sonrası var. Öncesinde, daha iyi yapılacak mikro bölgeleme ve çalışmaları, bilimsel verilere ışık tutacak bilgileri elde ediyoruz. Bu bilgileri araştırmacılar yararlanabilsinler diye kamuoyuyla ücretsiz paylaşıyoruz. Deprem anında ise eğer bina yıkılmadıysa, deprem büyüklüğüne göre bir ölçek belirliyoruz” dedi.

4 risk faktörüne müdahale ediyor
İki tane kara kutunun bulunduğunu aktaran Akçığ, “Bu kara kutulardan bir tanesi zeminde, bir tanesi çatıda. Aşağıdaki kara kutunun; depremi algıladığı zaman yaptığı dört tane işlem var. Önce alarm veriyor. Sonra suyu kesiyor. Daha sonra doğalgazı kesiyor. İlk planda asansörleri stabil hale getirip insanların orayı kullanarak sıkışmamaları için onları park haline getiriyor. En sonunda ise ana vanadan apartmana kalan mesafedeki doğalgazı kesiyor. Dolayısıyla yangın ve su basması gibi tehlikelerinde önüne geçmiş oluyoruz” ifadelerine yer verdi.

Canlıların yerini tespit ediyor
Sistem beklediğini ve binada bir yıkım yoksa 10 dakika sonra tekrar çalışır hale geldiğini söyleyen Prof. Dr. Akçığ, şunları kaydetti:
“Cihaz bir yıkım algıladığı zaman, her ihtimale karşı bir tane de çatıda aynı özellikleri taşıyan bir aparatımız daha var. Ne olur ne olmaz düşüncesiyle aşağıdaki kara kutu kendini kapatıyor ve görevini yukarıdaki kara kutuya devrediyor. Her dairede sensörlerimiz var. Yukarıdaki kara kutu o sensörlerle devreye giriyor. Kara kutular insan nefesine ve nem basınç değişimlerine, karbondioksit tüketimine duyarlı. O nedenle canlı olma ihtimali olan yerleri ve paralelde GPS'leri de içinde olduğu için yaklaşık 25-50 santim hata payı ile canlıların yerini bulup aşağıya gelen kurtarma ekiplerine bilgi veriyor. Baygınlar da olabiliyor. Onların da yerleri tespit edilebiliyor.”
Prof. Dr. Akçığ, sistemin enerjisini kendi kendine sağladığını belirterek, 72 saate kadar da dayandığını ifade etti. Sözlerini sürdüren Akçığ, sistemin dayanıklılığını 98 saate kadar çıkarma çalışmalarının devam ettiğinin altını çizdi.



Binaya giren ve çıkan kişi sayısı kayıt ediliyor
“Sistem dahilinde daha önceden yapılan çalışmalarla, yapıdaki kişi sayıları da baştan belli” diyen Akçığ, “Giriş-çıkışlardan dolayı gelen ve çıkanların sayısından apartmanda kimlerin olduğunu biliyoruz. Örneğin deprem bir tatil zamanı olduysa, bir iş hanı önceliğini yitiriyor. Bu da çok sayıda insanın binada olmamasından kaynaklanıyor. Öncelikle nerede yoğunluk var onları bulmayı amaçlıyoruz” şeklinde konuştu.



“Öncelik canlılar ve baygınlar”
Deprem sırasında önceliğin canlılar ve baygınlar olduğunu ifade eden Zafer Akçığ, sözlerine şunları da ekledi:
“Dolayısıyla 72 saat veya 96 saatten sonra canlı kavramı ortadan kalktığı andan itibaren de amacımız naaşları bütün çıkarabilmek. Enkazdan kol bacak parçalarının çıkmasını asgariye indirmek için çabalıyoruz. Bu çalışmaların temelinde yatan ana fikir de budur.”