Kazanmak ya da kaybetmek

Hayat ya kazanmak ya da kaybetmek ibaret. Kumar oynar gibi sürekli şansımızı dener dururuz. Sonrasında ya büyük kayıplara neden olur tercihlerimiz ya da büyük kazanımlara. Son...

Abone Ol

Hayat ya kazanmak ya da kaybetmek ibaret. Kumar oynar gibi sürekli şansımızı dener dururuz. Sonrasında ya büyük kayıplara neden olur tercihlerimiz ya da büyük kazanımlara. Sonuç ne olursa olsun mutlaka da bir taraf zarar görür. Bizi buna itense genelde içimizde bitmek bilmeyen hırs neden oluyor. Halbuki hayat o kadar kısa ki bunlara gerek var mı diye düşünmeden edemiyor insan. 

Şu da var ki yaşadıklarımızdan dolayı çoğu zaman bildiklerimizi, düşüncelerimizi başkalarıyla paylaşmaktan utanıyoruz, kendimizi doğru düzgün ifade bile demiyoruz. Yeni bir ortama girdiğimizde, herhangi bir topluluk önünde konuşma yaptığımızda en basiti bir şeyler öğrenmek için kişisel gelişim kurslarına gittiğimizde. Söz almaktan, söylediğimiz şeyin hatalı olmasından nasıl da korkarız. Aslında çoğu zaman kendi kendimizi baskılıyoruz kendi gelişimimizin önüne kendimiz geçiyoruz. İşte bu noktada da yazımın başında da değindiğim gibi kazanmak ya da kaybetmek noktasına geliyoruz. Aldığımız tavırdan ya da eylemlerimizden dolayı bir tarafın kaybetmesine neden oluyoruz. Tekrardan sormak gerekir ki değer mi?

Buna güzel bir örnek vermek gerekirse:
Bir gün bilge hırkasını çıkardı ve onunla bir yumurtayı sarıp sarmaladı. Sonra da kasabanın ana meydanına gelip insanların kendi etrafına toplanmalarını istedi. Onlarca, yüzlerce kişi bilgenin çevresini sardı.
“Bugün hepinizin katılabileceği büyük bir yarışma düzenliyorum.” diye seslendi bilge. “Kim bu hırkanın içinde ne olduğunu bilirse, onun içindeki yumurtayı ona vereceğim.” İnsanlar birbirleriyle bakıştılar, meraklandılar. Ama kimse bir tahminde bulunmak istemedi. Sonunda kalabalıktan birisi bilgeye şöyle dedi:
“Bunu nereden bilebiliriz, bize vahiy gelmiyor ki.”
Bilge ısrarla aynı soruyu sordu:
“Bakın, bu hırkanın içindeki şeyin yumurta sarısı gibi sarı bir göbeği var ve yumurta beyazı gibi şeffaf bir sıvıyla kaplı. Hepsi de, kolayca kırılabilen bir kabukla çevrili. Hadi bilin bakalım bu hırkanın içinde ne var?”
Çevresini saran herkes bilgenin elinde bir yumurta tuttuğunu düşünüyordu, ama cevap o kadar besbelliydi ki, hiç kimse o kadar insanın önünde rezil olmak istemiyordu. Öyle ya, o şey ya bir yumurta değilse, bilgenin derin ilmiyle söylemek istediği başka bir şey ise? Hayır hayır, bilge mutlaka başka bir şeyi ima ediyordu.
Bilge, iki defa daha sordu. Ama aptal durumuna düşmek istemediği için kimse cevap vermedi. Bilge sonunda hırkayı açıp yumurtayı herkese gösterdi ve şöyle dedi:
“Aslında cevabı hepiniz biliyordunuz. Ama kimse cesaret edip de bunu dile getiremedi. Bu haliniz, riske girmeye, kaybetmeyi göze almaya cesaret gösteremeyenlerin haline benziyor.
Gerçekte çözümler çok basit. Bu basit çözümleri Allah akıl gözümüze gösteriyor. Ama insanlar hep karmaşık açıklamaların peşine düşüyorlar, sonunda ise bu açıklamalardan bir şeyler yapmaya sıra gelmiyor.”