Kültürel mirasımız

Destan, bir ulusun hayatını yakından ilgilendiren savaş, göç, kıtlık, âfet olayları vb. gibi tarih ve toplum olaylarının çerçevesi içinde yiğitlik ve olağanüstülük üzerine kur...

Abone Ol

Destan, bir ulusun hayatını yakından ilgilendiren savaş, göç, kıtlık, âfet olayları vb. gibi tarih ve toplum olaylarının çerçevesi içinde yiğitlik ve olağanüstülük üzerine kurulmuş çok uzun bir manzum hikâyedir. Kültüreldeğerlerimizi yaşatmanın en etkili yolu bu tarz miraslarımızı aktararak, okuyarak, merak ederek geleceğe taşımak olacaktır. Ben de bir genç olarak buna oldukça önem veriyorum.

Araştırmalarıma göre, tüm destanlar epik şiir sayılır ve lirik şiir özellikleri de taşır. Destanlar, ortaya konuluş özelliklerine göre iki türlüdür: Doğal destan, yapma destan.

İnternetten edindiğim ve alıntıladığım bilgileri sizlerle de paylaşmak isterim, Örneğin, ‘’Yaratılış Destanı  evrenin ve insanın yaratılması, iyilik ve kötülüğün kaynakları ve evrendeki düzen anlatılmaktadır. Bu destan, yaratılışla ilgili en eski Türk inançlarını, Türkler tarafından kabul edilmiş dinlerin, özellikle de Şamanizm’in izlerini taşır. Altay Türklerine aittir.’’

Oğuz Kağan Destanın da ise ‘’Hun hükümdarı Mete’nin (Oğuz Kağan) yaşamını, yiğitliklerini, yaptığı savaşları, ülkesini genişletmesini ve oğulları arasında bölüştürmesini konu edinir.

 Gel gelelim Alper Tunga destanına bu destanda da  Saka (İskit) Türklerinin MÖ 7. yüzyılda yaşadığı düşünülen hükümdarı Alp Er Tunga’nın hayatı, kahramanlıkları ve mücadeleleri anlatılmaktadır.

Biraz da dünyanın bilinen destanlarına göz atalım..

Yine alıntıladığım bilgilere göre; ‘’  Gılgamış Destanı Ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür. Destana konu olan kral Gılgamış İÖ 3000 yıllarının ilk yarısında Mezopotamya'daki Uruk kentinde hüküm sürmüştür. Ölümsüzlüğün ve bilginin peşindeki insanı yücelterek anlatan Gılgamış Destanı, günümüze kalabilmiş, bilinen en eski destandır.’’

‘’Gılgamış Destanı, Akat ve Sümer dillerinde yazılmış tabletlerden derlenmiştir. Bunlardan günümüze 12 tablet kalabilmiştir. Ama bu tabletler eksik olduğu için destan metninin bütünü elde edilememiştir. 1855'te Ninova'da yapılan kazılarda, Asur Kralı Asurbanipal'in bulunan bu tabletlere daha sonra Türk-İran sınırında ve Irak'taki Nippur kenti kazılarında bulunan tabletler eklenmiştir. Ayrıca Türkiye'de Sultan Tepe ve Boğazköy'de yapılan kazılarda da destanını bazı bulunmuşsa da henüz tümü gün ışığına çıkarılmamıştır. Yarı insan, yarı tanrı olan Gılgamış karada ve denizde olan biten her şeyi bilen başarılı bir yapı ustası ve yenilmez bir savaşçıdır. Destanının, öbür bölümlerinde Gılgamış'ın başından geçen serüvenler anlatılır. İlk serüven Gılgamış ile Gök tanrısı Anu arasında geçer. Halkına acımasız davrandığı için Gılgamış'a öfkelenen Anu, onu öldürmek için vahşi bir hayvan olan Enkidu'yu üzerine salar. Enkidu ile Gılgamış arasındaki savaşta Gılgamış üstün gelir. Daha sonra Enkidu Gılgamış'ın en yakın dostu ve yardımcısı olur. Bunun ardından gelen serüven Gılgamış ile aşk tanrıçası İştar arasında yaşanır. İştar Gılgamış'a evlenme önerisinde bulunur. Gılgamış bunu red eder. Onuru kırılan İştar Gılgamış'ı öldürmek için yeryüzüne bir boğa gönderir.’’

‘’Gılgamış, Enkidu'nun da yardımıyla boğayı öldürür. Enkidu rüyasında, boğayı öldürdüğü için tanrılar tarafından ölüme mahkum edildiğini görür. Destanın bundan sonraki bölümüyle ilgili tabletler bulunamamıştır. Ama, destanın devamının yer aldığı Gılgamış'ın Enkidu için yaktığı ağıtı, düzenlediği görkemli cenaze törenini, sonunda Enkidu'nun ölüler dünyasına göçtüğünü anlatan tabletler bulunabilmiştir. Destanda Enkidu'nun ölümünü Tufan öyküsü izler. Tufan, yeryüzünün sularla dolup taşmasının öyküsüdür. Gılgamış destanında Tufan'ı tanrıça İştar ve Bel'in başlattığı anlatılır. Gılgamış, Tufan'dan kurtularak sağ kaldığını öğrendiği Utnapiştim'i bulmak üzere yola çıkar. Utnapiştim ölümsüzlüğün sırrını bilen bir bilgedir. Utnapiştim'i bulan Gılgamış, onun verdiği ölümsüzlük otuyla gençliğine yeniden dönecek ve ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Ama, destanının insanlar için en üzücü bölümü burada başlar. Çünkü Gılgamış ölümsüzlük otunu yemeye fırsat bulamadan onu bir yılana kaptırır ve Uruk'a eli boş döner. Bazı kaynaklar, Gılgamış'ın ölümsüzlük otunu halkıyla birlikte yemek istediğini belirtir. Destan Gılgamış'ın ölüm karşısında acı yenilgisiyle biter.’’