MANK

MANK
Abone Ol

David Fincher’ın 2020 yılında yönettiği "Mank" filmi, sinema çevrelerince, sinema tarihinin en büyük filmlerinden birisi olarak kabul görülen “Citizen Kane” filminin senaryo sürecini ve dönemin Hollywood dünyasını anlatıyor. Siyah-beyaz çekimiyle ve 1930’ların nostaljik atmosferini gerçekçi bir şekilde yansıtmasıyla, hem görsel hem de anlatısal olarak klasik Hollywood dönemine de ışık tutmuştur. Film aynı zamanda David Fincher’ın en kişisel ve detaycı projelerinden biri olarak da öne çıkıyor. Hollywood’un parlak ışıkları arkasındaki güç mücadelelerini anlatırken, Citizen Kane’in yaratım sürecine de mercek tutuyor. Gary Oldman’ın muazzam performansı da filme büyük katkı sağlamıştır. Gary Oldman dışında filmde Amanda Seyfried, Charles Dance, Ferdinand Kingsley, Arliss Howard, Lilly Collins ve Tuppence Middleton gibi oyuncularda rol almışlardır. 
Filmin genel olarak konusu alkol problemi ve sivri diliyle bilinen senarist Herman J. Mankiewicz’in, Citizen Kane’in senaryosunu yazarken yaşadığı süreçleri konu alıyor. Herman’ın (Mank) Orson Welles tarafından kendisine verilen 60 günlük bir sürede senaryoyu tamamlamaya çalışması ve bu süreçte geçmişiyle hesaplaşması gerçek olaylarla aktarılıyor. Hollywood’un en güçlü isimlerinden medya patronu William Randolph Hearst ve onun sevgilisi Marion Davies ile olan ilişkisi, stüdyo sistemine duyduğu eleştiriler ve film endüstrisinin perde arkasındaki kirli oyunlar da, Mank’ın hikayesinin merkezinde yer alıyor. Hikaye, 1930’lar ve 40’lar arasında gidip gelen zaman akışıyla anlatılmıştır. Bu yapı, hem Mankiewicz’in geçmişteki deneyimlerini hem de senaryo yazma sürecini iç içe geçirerek, karakterin düşünce dünyasını da daha iyi anlamamızı sağlamıştır.
Filmdeki karakterlere gelirsek Herman Mankiewicz, filmde hem de gerçek hayatta zeki, alaycı ve kimi zaman da kendini yok sayan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Mank, hem dahiyane bir senarist hem de kendi kişisel çelişkileriyle boğuşan bir karakterdir. Onun alkol ve alaycı yaşam tarzı, yaratıcılığına ve entelektüel derinliğine gölge düşürürken, izleyiciye de Hollywood’un perde arkasında neler yaşandığını samimi bir dille anlatmıştır. Filmin diğer önemli karakterlerinden biri de Marion Davies’dır. Amanda Seyfried’in canlandırdığı Davies, dönemin gözde yıldızı olmasının yanı sıra, medya dünyasının entrikalarına kurban giden karakterlerden 
biridir. Ayrıca, Charles Dance’ın canlandırdığı William Randolph Hearst'de, güç ve zenginliğin sınır tanımayan yüzünü ve medyanın manipülasyon gücünü simgeleyen bir karakter olmuştur. Bu karakterlerin etkileşimleri, sadece bireysel dramaları değil; aynı zamanda Hollywood’un büyük ölçekli politik oyunlarını ve çıkar çatışmalarını da gözler önüne sermektedir.
Film, stüdyo sisteminin yozlaşmış yapısını, güç ilişkilerini ve sanatı manipüle eden politikayı eleştiren bir ana tema üzerine kuruludur diyebiliriz. Yönetmen David Fincher, medya patronları ve politikacıların sinemayı nasıl bir  propaganda aracı olarak kullandıklarını da anlatmak istemiştir. William Randolph Hearst ve Louis B. Mayer gibi karakterler bu sistemin en büyük temsilcileri olarak resmedilmişlerdir. Ayrıca filmde Mank’ın, sanatı özgürce üretme isteği ile stüdyoların maddi kaygıları arasındaki çatışmalarda filmin ana gerilim unsurlarından biri olmuştur.
David Fincher, filmi klasik Hollywood dönemine uygun olarak siyah-beyaz olarak çekmiştir. Görüntü yönetmeni Erik Messerschmidt’in özenle tasarlanmış ışıklandırması ve kadrajları da, 1940’ların film estetiğini mükemmel bir şekilde yansıtmıştır. Jack Fincher (David Fincher’ın babası) tarafından yazılan senaryo, dönemin diyaloglarına sadık kalmış ve keskin bir mizah içeren diyaloglar bolca işlenmiştir.
Özetle film, David Fincher’ın ustalıkla kurguladığı, samimi bir olmuştur. Film, sadece bir senaristin hayatını ve mücadelesini anlatmakla kalmayarak, aynı zamanda Hollywood’un altın çağına, medya güç dengelerine ve yaratıcılığın önemine dair de evrensel temaları da derinlemesine işlemiştir. Hem karakterlerin içsel dünyalarını hem de dönemsel atmosferini detaylı bir şekilde gözler önüne seren "Mank", izleyiciye nostaljik, duygusal ve entelektüel bir yolculuk vaat ediyor diyebiliriz. Fincher’ın detaylara verdiği önem, siyah-beyazın sunduğu dramatik atmosfer ve oyuncuların başarılı performansları da, bu filmi sinema tarihine damga vuracak eserlerden birisi haline getirmiştir. İyi seyirler...