Ramazan ayının 3’te 1’inden fazlası bitti neredeyse. Ramazan Bayramı’na ise günler kaldı. Bayramların eski heyecanı kalmasa da yine de bir çoğumuz için bayramlar hala özel. İnsanları bir arada tutan kavramlardan en önemlisi belki de dini ve milli bayramlar. İçinde bulunduğumuz sistem her ne kadar bizi bu duygulardan uzaklaştırmaya çalışsa da biz sisteme inat sımsıkı değerlerimize sarılalım.
Ama tabi bayram her zaman birçoğumuz için keyifli geçmiyor. Özellikle kimsesiz, yoksul çocukları düşündükçe ya da ağır hastalığı olan çocukları düşündükçe bu kadar güzel geçmeyeceğine bir kez daha ikna oluyoruz. Birilerine bir yararımız dokunsun istiyorsak bunu direkt çocukları sevindirerek yapabiliriz. Örneğin kimsesiz ya da yoksul olduğunu bildiğimiz bir çocuğu bir mağazaya götürüp ona bayramlıklar alabiliriz. Çünkü çocuklar için bayram demek esasında bayramlık da demektir. Birçoğumuz hatta hepimiz buna bizzat şahit olmuşuzdur. Bir çocuk mutlu olduğunda onun gözlerindeki ışıltıyı bir hayal edin. Hadi bu bayramı da böyle geçirin bence diyerek aşağıya yine güzel bir hikâye bırakıyorum.
****************
Yaşlı adam bir konfeksiyon mağazasının vitrinine uzun uzun baktıktan sonra ilerdeki yeşillikte oynayan çocukların en zayıfına dönerek “Küçüüük!” diye seslendi , “Bana biraz yardımcı olur musun?” Çocuk, hafta sonlarında yaptıkları misket oyununu ilk defa kazanmış olmasına rağmen arkadaşlarını bırakıp geldi. 7-8 yaşlarındaydı ve üzerindeki elbiseler tek kelimeyle dökülüyordu. Yaşlı adam çocuğun saçlarını okşadıktan sonra “Vitrindeki elbiseyi giymeni istemiştim. Bakalım üzerine uyacak mı?” dedi. Çocuk bu teklifi ilk önce şaka sandı. Ama adam son derece ciddiydi. Onunla birlikte mağazaya girerken ilk önce rüya da olup olmadığını, daha sonra da şimdiye kadar yeni bir elbise giyip giymediğini düşündü. Genellikle ailedeki büyük çocuğa alınan veya komşular tarafından verilen giyecekler elbiselerin ona dar gelmesiyle birlikte ortanca kardeşe kalır, birkaç sene sonra da dizleri aşınmış veya delinmiş vaziyette kendisine yamanırdı. Ama her zaman hasta dedikleri babasının ne kadar zor para kazandığını bildiğinden, bu işe bir kere bile itiraz etmemişti. Şimdiyse ilk defa yeni bir elbisesi olacaktı. Üstelik bayram a üç gün kala…
Çocuk yaşlı adamın gösterdiği elbiseleri giydiğinde büyümüş olduğunu ilk defa fark etti. Hepsinin üzerine giydiği kaban bir başkaydı ve artık üşümeyecekti. Çocuk misketleri onun cebine bıraktığında iyice keyiflendi, irili ufaklı misketler gayet derin olan ceplerin bir köşesinde kalmıştı. Demek ki her bir cep en az elli misket alabilirdi. Yaşlı adam çocuğu sağa sola döndürdükten sonra elbiselerin paketlenmesini istedi. Ve iş tamamlandığında tezgâhtara dönerek “Elbiseleri torunuma alıyorum” dedi. “Kendisine sürpriz yapacağım için onları bu çocuğun üzerinde denedim.”
Çocuk bir anda beyninden vurulmuşa döndü ve ne diyeceğini bilemedi. Ama artık büyüdüğüne göre bir şey belli etmemeliydi. Aynaya son bir defa baktıktan sonra üzerindekileri yavaşça çıkartarak bir kenara fırlattığı eskileri giydi. Adam elbiselerin torununa uyacağından emindi. Yaptığı hizmet için çocuğa bir çiklet parası vermek istediğinde onu yanında göremedi. Haylaz velet, belli ki bu işten sıkılmıştı. Çocuk arkadaşlarının yanına döndüğünde bir kenara çekilerek onları seyretmeye koyuldu. Ve bütün ısrarlara rağmen oyuna katılmadı. Arkadaşları, “Niçin oynamıyorsun?” diye sordular, “En güzel misketleri sen kazanmıştın.” Çocuk inci gibi yaşlar süzülen gözlerini arkadaşlarından kaçırmaya çalışırken “Misketlerim bu elbiselere yakışmayacak kadar güzeldi. Bu yüzden onları bayramlık kabanımın cebine sakladım!” dedi.