"Orta Doğu" teriminin ilk kez nasıl ortaya çıktığına ilişkin birkaç fikir beyanı var. Bunlardan birisi 1850'lerde İngiliz Hindistan Ofisi'nden çıkmış olabileceği, bir diğer ise Amerikalı deniz stratejisti Alfred Thayer Mahan’ın 1902'de "Arabistan ve Hindistan arasındaki bölgeyi belirlemek" için bu terimi kullanmış olabileceği.
Yapılan tanımlama ile dünya üzerindeki en eski yerleşim yerlerinden biri olan Ortadoğu gazete sayfalarının, haber bültenlerinin, ajans bültenlerinin neredeyse her köşesinde bir kavram olarak yerini almıştır. Öyle ki birçok ülke bu topraklar için bir şekilde politik stratejiler yapmış yapmaya da devam ediyor.
Peki, Ortadoğu neden bu kadar önemli?
Neden ABD, Rusya, Avrupa gibi büyük güçlerin elleri hep bu topraklarda?
Tüm bu güçler Türkiye’yi nasıl konumlandırıyor ya da Türkiye kendisini nasıl konumlandırıyor?
Herhâlde tüm bu soruların cevabını anlamak için Ortadoğu’nun tarihçesine bir bakmak lazım. Tarım ve şehir kültürünün doğduğu, yazının geliştiği, dinlerin ortaya çıktığı, medeniyetlerin hayat bulduğu, zengin petrol ve doğalgaz yataklarının olduğu, Batının Ortadoğu, Asyalıların ise Batı Asya dediği bir yer burası. Sümerler, Osmanlı İmparatorluğu gibi devletler hüküm sürmüş burada. Bölgenin hem avantajlarını kullanmışlar hem de dezavantajlarından olumsuz etkilenmişler. Osmanlının çöküşü ile birlikte büyük devletlerin göz diktiği, maşalar kullanarak kendi himayelerinde tutmaya çalıştıkları, vazgeçemedikleri bir toprak parçası haline dönüşmüştür Ortadoğu. Dönüşmüştür çünkü tüm zenginliklerine rağmen bölge halkının kendini tanımlayamaması, bölgenin etnik ve dinsel bir karmaşanın içinde olması dış müdahaleleri kaçınılmaz kılıyor. Bu nedenle Ortadoğu büyük güçlerin cazibelerini çeken bir merkez haline dönüşüyor.
Şimdilerde ise bu bölgeyi anlamak çok daha güç. İttifakların sürekli değiştiği, şah mat edasıyla hamlelerin yapıldığı bu ortamda Ortadoğu gündemini takip etmek bir hayli zor.
Tüm bu kaotik ortam içerisinde en çok etkilenen ülke Türkiye desek yanılmış olmayız. İş öyle bir boyut aldı ki hem iç siyasetimizde hem de dış politikamızda aşılması zor çıkmazlara neden olabiliyor.
Ortadoğu’da yaşananlar bize çoğu zaman zarar veriyor olsa da gözden kaçırılmaması gereken bazı sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Sonucun nedeni ne olursa olsun ortak akılla hareket etmeli, ötekileştirme yapmadan, iç siyasete malzeme çıkarma derdinde olmadan bu sorunların üstesinden gelmeliyiz. Son yıllarda her konuda yaşadığımız kutuplaşmaya bir son verip ülkemizin çıkarlarına en uygun şekilde olacak politikalar üretmeliyiz. Bunu yapmak zorundayız çünkü başka TÜRKİYE yok.