106 yıl önce yaşanan Sarıkamış faciası, Osmanlı tarihinin en dramatik sayfalardan biriydi. Bir önceki yazımızda Sarıkamış Harekâtı’nın başlamasını sizlere anlatmıştım. Bugün de harekâtı ve gerçek kayıpları irdeleyeceğim. Sorulan soru hep aynı: Sert kış şartlarına rağmen neden böyle bir harekâta girişildi?
Bu soruya yanıt vermek için öncelikle 2 Ağustos 1914’te Almanya ile imzalanan ittifak anlaşmasını anımsamak gerekiyor. Almanya, Osmanlıdan, Avrupa cephelerindeki orduların bir kısmını üzerine çekmesini ve cihat ilan etmesini bekliyordu. Bunun da iki yolu vardı: Kanal’da cephe açarak İngiliz, Kafkaslarda cephe açarak da Rus ordularını karşımızda tutmamız gerekiyordu.
Mevsim olarak risk yüksekti ancak önlemler de alınmıştı. İstanbul’dan malzemeler üç gemiyle yola çıktı. Ne yazık ki bu gemiler, Rus gemilerince batırıldı. Kış mevsiminin de aslında bu kadar şiddetli geçmemesi bekleniyordu. Ama ne kış ılık geçti ne de gemiler menziline ulaşabildi. Birinci Dünya Savaşı’nın daha çok başında, Osmanlı İmparatorluğu’nun gelecek için önemli sayıda insan kaynağını “heba” oldu.
Tarihçiler, “Sarıkamış macera mıydı” sorusuna hâlâ net bir yanıt veremiyor. Derin görüş ayrılıkları sürüyor. Kimi askeri tarih uzmanı, kış koşulları ve ordunun durumu nedeniyle harekâtı “macera” olarak niteliyor. Enver Paşa’nın “yanlış hesabı” ve “aceleciliği” eleştirisi getirenler de var.
Kimi tarihçiler ise tam tersini söylüyor. Çünkü Enver Paşa’nın, Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında ordu üzerindeki etkisi biliniyor. Bu etkinin “yıkılması” için de “90 bin kişiyi dondurdu, maceraperest, Alman yanlısı” benzeri propagandaların önünün açıldığını savunuyor. Yine aynı tarihçiler, Enver Paşa’nın ‘hırsları” tezine de karşı çıkıyor çünkü Osmanlının, Boğazları ve Doğu Anadolu’da toprak isteyen Rus baskısına karşı Almanlarla “zar zor bir ittifak yaptığı” anımsatılıyor. Dolayısıyla da bu ittifakın şartlarının yerine getirilmesi zorunluluğu ortaya çıkıyor.
Sarıkamış’ın üzerinden geçen on yıllara rağmen yanıt aranan bir başka soru ise harekâtın geciktirilip geciktirilemeyeceği. Aslında bu da çok mümkün görünmüyor. Çünkü harekât öncesinde Batı Cephesi’nde bir sıkışma yaşanıyor. Almanya’nın, bu durumun tersine çevirmek için Osmanlıya, Rus ve İngiliz kuvvetlerinin bir kısmını üzerine çekmesi için baskı yaptığı biliniyor. Bu nedenle harekâtın ertelenememesinin birinci nedeni, savaşın genel gidişatı. Marne Hattı’nda durdurulan Almanya, karşısındaki güçlerin bir kısmının başka yere çekilmesini istiyordu.
İkinci önemli nedenini ise 3. Ordu Kurmay Başkanı Felix Guze’nin ‘Sarıkamış’ isimli anılarında buluyoruz. Guze, “Ordu o mevsimde harekete geçmeseydi zaten tifo ve dizanteriden ölecekti. Bir asker için sıcak yatağında ölmektense cephede ölmek daha şereflidir” diyor. Ordu Komutanı Hafız Hakkı bile tifodan öldüğü düşünülürse ordunun küçük zayiatla kışı çıkarması çok da imkânlı görünmüyordu. Tifo, 3. Ordu’nun başının belası olmuştu.
Peki, Sarıkamış’ta kayıpların gerçek sayısı ne?
Taarruz öncesinde Ruslara ait Sarıkamış Grubu’nun 65 bin ila 100 bin, Osmanlı 3. Ordusu’nun kuvvetinin ise muharip olmayan er ve ikmal erleriyle birlikte 118 bini biraz geçtiği biliniyor.
14 Şubat’ta toplanan ordu kuvvetlerinde 42 bin er sayılıyor. 15 bin erin akıbeti ise bilinemiyor. Firar ya da mahalli çetelere katılmış olabilecekleri tahmin ediliyor.
Bu da gerçek kayıp sayısının verilmesini zorlaştırdığı için 42 ila 90 bin rakamları telaffuz ediliyor. Özellikle esir, kaçak ve şehit sayısı tam bilinmiyor. Ama son dönemde üzerinde anlaşılan, “90 bin” sayısının doğru olmadığı. Harekatta Rusların kaybının ise donma ve esirler dahil 32 bin civarında olduğu belirtiliyor.
Sayının net bilinememesinin bir nedeni de yayın yasağı. Felaketin duyulmasıyla birlikte katı bir yayın yasağı uygulanıyor. Dönemin gazetelerinde taarruzun başladığı ve devam ettiği günlerde büyük başarılardan söz ediliyor. İlerleyen gün ve aylarda haberlerin sayısı azalırken yenilgi ya da kayıplara ilişkin gazete sayfalarında habere rastlanmıyor. Döneme ilişkin kimi anılarda, olayın duyulmaması için Tanin’den başka bütün gazete ve dergilerin kapatılmasının düşünüldüğü ileri sürülüyor. Sarıkamış’ta yaşananların anlatıldığı ilk eser olan Köprülülü Şerif İlden’in “Sarıkamış” anıları ancak yedi yıl sonra yayımlanabiliyor