Editör: TE Bilisim
“Önce fikirler mi değişir, insanlar mı? Şehirler mi insanları değiştirir, insanlar mı şehirleri? Önemli olan mekân mıdır, yaşanmışlık mı? Bir şehri senin için şehir yapan nedir? Tarihin akışını değiştiren şehirler vardır. Zaman değişir, insanlar değişir, fikirler değişir, mekânlar değişir ve şehirler de değişir. Şairler isyan eder, yazarlar tasvir eder, yönetmenler mercek tutar.”
Bugünlerde Ekrem Özdemir’in, İdealKent Yayıncılık’tan yakın zamanda çıkan “Şehir ve Modern” kitabını okumaya başladım. Bu kitapta, dünya tarihine damgasını vurmuş on şehrin, edebiyat ve sinemanın penceresinden modernleşme serüveni yer alıyor. Kitabın arka kapak yazısı, kitabı mutlaka almam ve okumam için sanki çağrı yaptı. Bu çağrıyı bir de siz duyun istiyorum. Çünkü Ekrem Özdemir’in de dediği gibi, “Her insan yaşadığı çağın çocuğudur. Modernleşme serüveninin şehirdeki en güzel yansımalarını edebiyat ve sinema dalında görmek mümkün. Şehir ve Modern, yaşanmaz hale gelen ya da geldiğini düşündüğümüz şehirlerin kalbinden doğan bir rüya.”
Şimdi biraz da kitabı anlatayım: “Şehir ve Modern”de İstanbul, Roma, Berlin, Saint Petersburg, Varşova, Londra ve New York gibi şehirlerin insanlık tarihine ışık tutan mekânları konu alınıyor, cadde ve sokaklarında geziniliyor ve dünden bugüne yaşadıkları değişim hem kişisel hem de toplumsal açıdan inceleniyor.
Yazar, kitabında şehirlerin sıralamasını doğudan batıya doğru yaptığını belirtiyor. İstanbul ve Petersburg ise üzerinde en çok durduğu iki şehir. Bunun iki sebebi olduğunu öğreniyoruz: Birincisi, yazarın Türk ve Dostoyevski hayranı olması. İkincisi, Alev Alatlı’nın da ifade ettiği gibi, bu iki şehrin modernleşme serüveninin (kaderinin) birbirine çok benzemesi.
Yazar, bir şehri anlatılırken bize rehberlik eden şair, yazar ve yönetmenlerin kişisel hayatına da kısaca değinmeye çalıştığı için Londra’nın puslu sokaklarında Shakespeare’le gezinirken, Jane Austine’in kasaba hayatına misafir oluyorsunuz. Charles Dickens’ın Büyük Umutlar’ında kendimizi ararken bugünkü Londra’ya kadar geliyoruz. “Aşk Engel Tanımaz” filminin karlı Londra sokaklarında, aşkın sınırlarında gezinirken, ne istediğini bilmeyen, karmaşık ilişkilerde boğulmuş, arayış içindeki insanların da yaşadığı Londra’nın metropol hayatına “Closer” filmi üzerinden eğiliyorsunuz.
Kırk haramiden bakire kalan şehir olan İstanbul’da Yahya Kemal’le “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” namaz kılıp, Necip Fazıl’la İstanbul’un kaldırımlarında dolaşıyorsunuz. Nazım Hikmet’le “Gülhane Parkı”nda Ceviz Ağacı’nı seyredip, Sezai Karakoç’la “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkenti”ne seyahat ettikten sonra Orhan Veli ile gözlerimizi kapatıyorsunuz.
Şehir ve Modern’in sizleri kendisine çağıran sesini duymanızı, kitabı mutlaka ve ivedilikle edinmenizi öneriyorum.
Yorumlar