Her gün kullandığımız şekerin içindeki glukozun yüzde 60’ını beynimiz tüketiyor. Bunun nedeni, beynimizin elbette ki en çok çalışan organlardan biri olması. Uykudayken bile yoğun bir çalışma içinde olan, milyarlarca sinir hücresine sahip beynimizin en önemli yakıtı şeker ama fazlası da zarar. Dünya Sağlık Örgütü günde 25 gram şeker tüketiminin üstüne çıkılmamasını öneriyor ancak tüm dünyada ve Türkiye’de bunu çok fazla aşıyoruz.
Mesela dolu dolu 6 çay kaşığı şekeri ağzınıza atın desem sanırım hiç kimse bunu yapmak istemez. 6 çay kaşığı şeker yaklaşık 25 gram ancak ABD verilerine göre günde bir kişi ortalama olarak 17 çay kaşığı (71 gram) şeker tüketiyor. Bundan yaklaşık 100 yıl önce ise kişi başı 10 gramın altında şeker tüketiliyordu. Yani aradan geçen 100 yılda ne olduysa şeker tüketimi bir canavar gibi büyüyüp hayatımızı ele geçirdi. Ancak bu kadar fazla şeker tüketiminin hem vücudumuza hem de beynimize birçok zararı var. Bunun en başında ise bağımlılık geliyor. Madde bağımlılığı ile yeme bağımlılığı arasında ortak bir nokta var: Dopamin hormonunu salgılaması.
Bu olayın kökü aslında en eski genlerimizde saklı. İlk insanlar için günler hayatta kalma ve yiyecek bulma mücadelesiyle geçiyordu. Bu nedenle en çok enerji veren şekerli besinler tercih ediliyordu. Fakat şimdi bu eski davranışlar hareketsizlik nedeniyle obezite ve diyabet salgınlarına katkıda bulunuyor.
Sinsi ama masum gibi görünen şeker bağımlılığı
Makarna, şeker, meyve suları gibi karbonhidratlı yiyecekler glisemik indeksi yüksek gıdalardır. Mesela bir patates cipsinin glisemik indeksi doğal meyve şekerinden daha yüksektir. Glisemik indeksi yüksek gıdalar, beynin ödül tepkisi ile ilişkili bölgeleri harekete geçirir ve düşük glisemik indekse sahip yiyeceklere kıyasla daha yoğun açlık duyguları uyandırır.
Kan şekerini yükselten yiyecekler beyinde daha fazla bağımlılık yaratan bir dürtüye neden oluyor. Bu nedenle de, tatlı yediğimizde, beynin ödül sistemi devreye giriyor ve ödül hormonu dediğimiz dopamin hormonu salgılanıyor. Beyin aynı ‘ödüle’ defalarca sahip olmak için hep aynı şeyi yapmak istiyor. Ancak belli bir süre sonra ödülün çıtası hep yükseliyor ve beyin dopamin salgılamak için daha fazlasını istiyor. Dolayısıyla hep daha fazla “karbonhidrat” tüketiyoruz. PLOS One isimli bilimsel dergide yayınlanan bir çalışma da bize bunu gösterdi. Çalışmada tatlı bağımlılığının kokain bağımlılığından daha yüksek bir bağımlılık yarattığı ortaya çıktı. Ayrıca uyuşturucu bir maddeye karşı önyargılı ve temkinliyiz ancak tatlı bir yiyecek ‘masum’ gibi görünerek sinsice bizi kendisine bağımlı hale getiriyor. Bu nedenle tatlı bağımlılığı diğer tüm bağımlılıklar kadar tehlikeli.
Şeker beynimize neler yapıyor?
1. Hafızayı olumsuz etkiliyor
Kan şekerinin hızlıca yükselmesi aynı hızla düşmesine de neden olur bu da konsantrasyonu düşürür, bilişsel işlevlerin yavaşlamasına neden olur ve hafızayı olumsuz etkiler. Bazı araştırmalar, yüksek şeker tüketiminin beyinde iltihaplanmaya neden olduğunu ve bunun hafıza ile ilgili sıkıntılara yol açtığını gösteriyor. Ancak 2017 yılında yapılan bir araştırma bize düşük glisemik indeksli diyet ile bu iltihaplanmanın kalıcı hasara neden olmayacağını gösterdi. 2015 yılında bir başka çalışma, şeker tüketimini azaltmak, omega-3 yağ asitleri ve kurkumin tüketmenin hafızayı geliştirdiğini gösterdi. Yani sağlıklı beslenmeye başlarsanız bir şeyleri düzeltmek için hala şansınız var.
2. Ruh halini bozuyor
Whitehall II isimli bilimsel çalışmada 23 binden fazla kişinin beslenme alışkanlıkları ile ruh hali arasındaki bağlantı değerlendirilmiş ve yüksek miktarda şeker tüketmenin depresyon ile ilişkili olabileceği bulunmuştu. Ayrıca, 2017 yılında Scientific Reports dergisinde yayınlanan bir araştırmada, yüksek şeker tüketimine sahip olanların, psikolojik bozukluk tanısı alma olasılığının yüzde 25 daha fazla olduğu tespit edildi.
Depresyonun şeker ile bağlantılı bulunmasının ana nedenlerinden biri, serotonin hormonu üretiminin şeker tüketimiyle zamanla azalmasıdır. Mutluluk hormonu olarak bildiğimiz serotonin hormonunun çoğu bağırsaklarda üretiliyor. Bu da bağırsaklarımızın ikinci beyin olarak adlandırılmasının nedenlerinden biri. Aşırı şeker yüklemesi de hem bağırsak fonksiyonunu bozar, hem de zamanla yetersiz serotonin üretimine bağlı olarak depresif ruh halini oluşturur. Çok fazla şeker ayrıca beyninizin serotonin üretme ve kullanma yeteneğini de etkiler. B vitaminleri – özellikle folik asit – serotonin üretimi için şarttır. Yüksek şekerli beslenirseniz vücudunuz şekeri sindirmek için tüm B vitaminlerini kullanır ve serotonin hormonu için yeterli B vitamini kalmaz. Şeker depresyonun yanı sıra anksiyeteyi de artırır. Kan şekeri seviyesi düştüğünde, beyin paniğe kapılmış bir adrenalin alarmı göndererek tepki verir ve kaygıya yol açar. Ayrıca, çok fazla şeker yediğinizde, beyin kaynaklı nörotropik faktör (BDNF) olarak adlandırılan bir proteinin miktarı azalır. BDNF, endişe, panik ve stres reaksiyonlarını azaltmada önemli bir rol oynar, bu nedenle eksikliği, bu koşulları daha da kötüleştirebilir.
3. Bilişsel işlevleri düşürüyor
Kan şekerinin yükselmesi kan damarlarına zarar verir ve öğrenme, hafıza, motor hızı ve diğer bilişsel işlevlerde sorunlara yol açar. Şeker hastası olmayan kişilerde bile yüksek şeker tüketimi olanlar bilişsel işlev testlerinde daha düşük puan alır. Ayrıca yine araştırmalar bize yüksek oranda şeker tüketiminin öğrenme için gerekli olan bir beyin kimyasalı olan, BDNF üretimini azalttığını gösteriyor. Demans ve demansın en yaygın türü olan Alzheimer da düşük BDNF seviyesi ile ilişkili. Bu yüzden bazı bilim insanları Alzheimer hastalığını, tip-3 diyabet olarak da adlandırıyor.