Sınav sezonu başlarken ailelerin, çocukların ve biz eğitimcilerin beyninde fırtınalar kopmaya başlıyor. Bu yılki sınavlarımız nasıl olacak diye bir yandan çocukları çalıştırırken bir yandan da düşünüp dururuz. Sınava girecek çocuğu olan aileler LGS veya YKS fark etmez bir yıllarını yaşama kapatıyorlar. Düğünler, davetler, akraba ziyaretleri, tatil planları hepsi buna bağlı olarak yapılıyor. Sınav yapma konusunda başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Ancak ölçme ve değerlendirme konusunda aynı kanaatte değilim.
Sınavlar hayatımızı o kadar teslim almış ki sınav sisteminde değişim yapmak hükümet kurmaktan daha zor. Kültürümüzde restorasyon ve reform gibi kavramlar pek yok. Bizde yıkıp yeniden inşa etme duygusu ağır basıyor. Tarihte birçok devlet kurmayı başarmamız da sanırım bu özelliğimizden kaynaklanıyor. Tabi ki sınavlar da bundan nasibini alıyor. Dershaneleri kapatmak için, bütün bir eğitim sistemini hallaç pamuğu gibi dağıttık. Öğrenci, öğretmen, veliler hariç herkes konuştu; Fikrini beyan etti, yol yöntem gösterdi. Peki sonuç ne mi oldu? Kamu ya da özel fark etmez bütün okullar dershane oldu. Pandemide okullar kapalıyken bile kamu okullarında DYK adlandırılan sınavlara hazırlık kursları kesintisiz devam etti. Bunun devletimize dolayısıyla milletimize külfeti ne kadardır bilmiyorum. Ama doğruluğundan emin bir şey var hem para hem de zaman israf edilmiştir. Nasıl mı? Kısaca izah edeyim. Okullarda yüzlerce çeşit ders okutulmakta ama sınavlar ne hikmetse sadece birkaç dersten yapılmaktadır. Önceden de aynıydı peki biz neyi değiştirdik? Bilen ya da anlayan var mı? Biz çocuklara “Eğitim çözüm üretmektir.” Diyoruz. Seslerini duyar gibiyim. Çözüm üretememe halimize güldüklerini biliyorum. Sınavlarda soru sormadığınız bir dersi çocuk dinlemez, anlamaz, yapmaz. Bunun böyle olmadığını söyleyenlerin hiçbirisi eğitimci değil. Bu kadar ders çeşidine ayrılan emek, zaman, kaynak… Üzülerek belirtmeliyim ki uçup gitmektedir.
Peki biz hep bu çaresizlik içinde kıvranmak zorunda mıyız? Kesinlikle hayır. Türkçe ve matematik üzerine kurulan sınav sistemini kolay bir şekilde parasız pulsuz, saatler içinde planlayıp uygulayabiliriz. Bunun önünde hiçbir engel yok. Sınav sisteminde fen bilimleri neredeyse yok gibi. Fizik, kimya, biyoloji gibi yokluklarında bilimin olmadığı derslerin toplamından TYT’ de 20 soru çıkıyor. Sosyal bilimler de aynı kaderi paylaşıyor. Bu soru dağılımı ile yapılan sınavın seçiciliği tartışmalıdır. Fen bilimi olmadan uzay programımız nasıl olacak, kim yapacak? Merak ediyorum. Türkçeyi hariç tutarak çok mu zor soruların dağılımını bütün derslere yakın şekilde oranlamak. Bazen eski sistemi özlüyoruz. ÖSS diye bir baraj sınavı vardı Mart ya da Nisan aylarında yapılırdı. Bütün dersleri kapsardı. Haziran ayında ise ÖYS dediğimiz her çocuğun kendi alanıyla ilgili sorulara cevap vererek üniversiteye yerleştiği ve bugünkü sistemden, sınavdan on gömlek daha üstün bir uygulamaydı. Güzel sanatlara ilgi duyan, bu alanda yetenekli olan bir öğrenci matematik yapamadığı için yıllarca emek ve para harcıyor ona rağmen idealine kavuşamıyor. Peki ortaöğretime öğrenci seçme sistemi çok mu farklı? Hayır değil. İsim bulmada ve kısaltma yapmada rakibimiz yok. Onlarca kez adı değişen ve son durumda LGS diye tanıdığımız sınavın da ölçme değerlendirmeden uzak olduğu bilinen bir gerçektir.
Çocuklara sınav esnasında tuvalet izni bile verilmez. Sözüm ona LGS’ de sayısal ve sözel sınav arasına yarım saat mola veriliyor. Çocuklar dinlensin diye. Ne dinlenmesi tamamen dikkatleri dağılıyor, motivasyonları bozuluyor o halde ikinci oturuma giriyorlar. Bunlar herkesçe bilinen ama pek dile getirilmeyen gerçekleridir. Bu sınav maratonlarında en masum olan çocuklarımızdır. Onlar adına karar veren yetişkinler bir zahmet çocukların ve ailelerin görüşünü alsınlar. Yeni dünyada bireyselleştirilmiş eğitim modelleri tartışılıp, uygulanırken biz hala çağ dışı yöntemlerle birkaç dersten hazırlanmış sorularla ülkemizi ileriye taşıyacak çocukları seçmeye ve okullara yerleştirmeye çalışıyoruz. Bu sistem hem çocukları köreltmekte hem de ülkenin geleceğini karartmaktadır. Bir toplum kendi kendine ancak bu kadar zarar verebilir. El birliği ile eskiyi yok etmeden, eksiklerini gidererek daha sağlıklı, daha çağdaş bir ölçme değerlendirme sistemi kurarak çocuklarımızı lise ve üniversitelere yerleştirebiliriz. Yapamazsak ne olur? Ucunda ölüm yok ya Başkaları marsa giderken biz de mars filmleri izleriz. Haftaya görüşmek üzere. Esen kalın…