Bir futbol maçında oyuncuların nasıl ki birbirleriyle, kaleciyle ve teknik direktörle iletişimi kaçınılmaz bir gereklilikse, oyuncunun taraftar gurubu ile iletişimi de aynı derece de önemlidir. Bu önem derecesi korunduğu takdirde, hem oyuncunun hem taraftarın hem de takımın mutlu sona ulaşması kaçınılmaz oluyor. Bu kaçınılmaz sonu şu soruya benzetiyorum: Yumurtamı tavuktan çıktı yoksa tavuk mu yumurtadan? Hala gizemli cevabını koruyan bu soruya halk arasında verilen yanıtlar da farklılığını korumaktadır. Fakat genel geçer bir cevap düşünüldüğünde her ikisinin de birbirinden çıktığı söylenebiliyor. İki durumlu bir önem derecesinden bahsediyoruz. Yukarı da sorulan soruyu şu şekilde uyarlayıp devam edelim: Takımı oluşturan taraftar mı yoksa taraftarı oluşturan takım mı? Yukarıdaki sorunun cevabında görüldüğü gibi iki durumlu bir önem derecesi mevcut. Çünkü takım için taraftarın, taraftar için de takımın gerçekliği kaçınılmazdır. Bu kaçınılmazlığı sürekli kılan ve mutlu sonuca ulaştıran ise iletişimin ta kendisidir. İletişimin buradaki önemi bu şekilde ortaya çıkmaktadır. Son haftalarda oynanan maçlara baktığımızda oyuncular ve taraftarlar arasında bir iletişim kopukluğu bulunuyor. Oyuncuların, oynadıkları takımların köklü geçmişinin ve değerinin farkına varamamaları nedeniyle bir takım tatsız hadiseler meydana geldi. Beşiktaş ve Fenerbahçe takımları yukarıda bahsettiğim hadiselerin başında geliyor. Her iki takım da, var olan kalıpların gerisinde ve taraftar tepkisi kıskacında yer alıyorlar. Beşiktaş ve Fenerbahçe’de oynayan oyuncular, üzerine düşen görevi yapmadıkça ve bulundukları köklü kurumun değerlerinin farkına varıp saha da ter dökmedikçe taraftarın kıskacında olmaya devam edeceklerdir. Gerek Beşiktaş Spor Kulübünün, gerekse Türkiye milli takımının marka değeri olan ve adı birçok Avrupa futbol takımı ile de anılan Oğuzhan Özyakup’u örnek vererek yazımıza devam edelim. Oğuzhan Özyakup, futbol hayatının en sönük yılını yaşıyor diyebiliriz. Taraftarın gözünde belirli bir oyun tarzı yarattıktan sonra, düşüş yaşıyorsan taraftar cezanı keser. Bu durum futbolun acımasız bir gerçekliğidir. Taraftar futbolun cellâdıdır. Futbolu ve oyuncuyu yücelten de yerin dibine sokan da taraftar kendisidir. Sen taraftarın gözünde kendini kanıtlamış bir on numarasın. Taraftar Oğuzhan’dan çok şey bekliyor. Oğuzhan, bu beklentiyi karşılayamadığı her vakit taraftarın tepkisine maruz kalmaya devam eder. Profesyonel futbolcu, bu olumsuz tepkileri kendi lehine çevirip altından kalkan kişidir. Oğuzhan ne yapıyor? Gün geçtikçe batıyor. Oğuzhan’ın oturup düşünmesi ve acilen toparlanması gerekir. Yoksa dibi görmesi kaçınılmaz olacaktır. Oğuzhan’ın, Quaresma’yı örnek alması gerekir. Quaresma’nın Genk maçında dakikalarca yuhalandığını, Çaykur Rizespor maçında ise dakikalarca ayakta alkışlandığını gördük. Quaresma bu işin altından kalkıyor, kalkabiliyor. Ne yapması gerektiğinin, nasıl oynaması gerektiğinin bilincinde. Aynı bilincin Oğuzhan’da oluşması gerekir. Tam da bu noktada oyuncu ve taraftar arasındaki iletişim çok önemli bir boyut alıyor. Oyuncunun bu iletişim filminde başrol oynaması gerekir. Aksi takdir de dibi görür. Endüstriyel futbol çağında olduğumuzu unutmayalım. Yönetim ve başkanların bu durumu hiç ama hiç unutmaması gerekir. Artık ter dökerek takımı adına, varını yokunu ortaya koyarak oyun oynayan çok nadir oyuncu bulunuyor. Gökhan Gönül kaç haftadır bunun örneğini bize gösteriyor. Canı ‘Gönül’den oynadığını ortaya koyuyor. Fakat ödemeleri az da olsa geciken birçok oyuncu bunu yapmıyor. Ya da yapmak istemiyor. Kulübü ve taraftarı bu şekilde cezalandırma yoluna gidiyor. Onun için güzel bir oyun iyi ve zamanında yapılan bir ödemeye bağlı hale gelmiş durumda. Yönetim ve Başkanları buradan uyarıyoruz… dikkat edin!