Toplum üretimden yana olanı ve para kazananı ‘adam’ olarak nitelendiriyor. Birkaç fakülte okumanın, yüksek lisans ve doktora öğrencisi olmanın, sayısız kitap bitirmenin hiçbir yararı yok toplumun gözünde. Kazanıp daire ve araba sahibi olmadığında da kimse seni takmıyor. Tekstilde ya da inşaat sektöründe çalışarak para kazanan bir insan, para kazanamayan ve akademi de ilerleyen bir öğrenciden daha değerli görülüyor. Günümüzün kapitalist koşulları insanları buna entegre etmiş durumda. Yukarı da anlattığım durumla birçok evlilik programında ve özellikle kız isteme de karşılaşabiliyoruz. Eskiden çocuğunuz okumuş mu denilirdi. Şimdi ise çalışıyor mu? Ne kazanıyor? Evi ve arabası var mı soruları ile karşılaşıyoruz. Yani toplum kısacası parası olana değer veriyor, bilgisi olana değil. Paran oldu mu her şey olabiliyorsun gibi yanlış kanı toplumda yerleşmiş ve güçlenmiş durumda. Bu saaten sonra bu kanıyı kırmak da zor artık. Franz Kafka’nın Dönüşüm isimli eserini okuduysanız yukarı da anlattığım durumu daha iyi anlamış olacaksınız. Yeri ve zamanı olmayabilir ama ben bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum. Kafka, işlevini yitirmiş kalıplara, bireyin bilinç dünyasında başkaldırısını anlatır. Örneğin romanın kahramanı Gregor Samsa bir sabah kendisinin böceğe dönüştüğünü görür. Böcek olmaya başladığı günden itibaren toplum ve aile ile bağları kopmuş oluyor. Her gün her sabah işe giden ve eve para getiren Gregor Samsa artık bir böcek olduğu için aileye maddi katkıda bulunamıyor. Gittikçe ailenin gözünden bu şekilde düşen Samsa, bir gece ansızın kendisini kapının önüne kovulmuş bir şekilde bulur. Anne, baba ve kardeşleri gözünde samsa bir hiç olmuştur. Çünkü maddi katkısı yoktur. Yukarı da anlattığım durumda buna benziyor. Ne zaman ki verimin bittiyse sen de bitmiş oluyorsun toplumun gözünde. Buna benzer küçük bir hikayeyi okuyabilirsiniz. Sizler için bu hikayeyi köşeme taşıdım. Umarım ders çıkarılır. Hikaye şöyle; Bir zamanlar bir köyde, bir ormanın yanında bir çiftçi yaşıyordu. Eski bir elma ağacı ve diğer bitkilerle birlikte ağaçlar ve güzel çiçekleri olan büyük bir bahçesi vardı. Çiftçi küçük bir çocukken, zamanının çoğunu elma ağacıyla oynayarak geçirdi. O günlerde, elma ağacı ona çok elma vermişti. Ancak zaman geçtikçe elma ağacı yaşlandı ve meyveleri azaldı. Artık çiftçi ağaçtan elma alamıyordu. Ağacın işe yaramaz olduğuna karar verdi. Bu nedenle ağacı kesmeye ve yeni mobilya yapmak için ahşabını kullanmaya karar verdi. Ağaç yaşlı ve devasa olduğu için onu iyileştirmek zorunda kalmayacağını ve harika mobilyalara sahip olacağını hissetti. Küçük bir çocukken, bütün çocukluğunu ağaca tırmanıp elmalarını yiyerek geçirdiğini unutmuştu. Şimdi elma ağacı mahalledeki birkaç küçük hayvana ev sahipliği yapıyordu. Bu hayvanlar sincap, serçeler ve çok çeşitli kuş ve böcekleri içeriyordu. Çiftçi baltasını aldığında ve ağacı doğramaya başladığında, tüm küçük hayvanlar telaşlandı. Hepsi çiftçiye yalvarmaya başladı. Çiftçiyi topladılar ve “Lütfen ağacı kesmeyin. Bu ağacın altında küçükken, seninle oynardık. Bu bizim evimiz ve gidecek başka yerimiz yok ”. Çiftçi kararlıydı. Baltasını kaldırdı ve kargaşa büyüdü. “Lütfen evimi ve çocuklarımı parçalama, yok etme” diyerek sincap ağladı.“Lütfen yuvamı parçalama, yok etme” diye küçük kuşlar ağladı. Ve “Lütfen elma ağacını kesmeyin” diye çekirge ağladı. Ancak çiftçi çocukluğunu ve hayvan arkadaşlarını unuttu.