Avustralya'da geçen eylül ayında başlayan ve tüm dünyanın yüreğini sızlatan yangınlar, dikkatleri yeniden küresel ısınmaya çevirdi. Türkiye’nin de iklim değişikliği açısından risk grubundaki ülkelerden biri olduğuna dikkat çeken uzmanlar, önlem alınmaması halinde iklim krizinin etkilerinin büyüyerek devam edeceği uyarısında bulundular. Küresel ısınmanın Türkiye'ye etkilerini değerlendiren Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Köyceğiz Meslek Yüksek Okulu Müdürü, Orman Mühendisi Dr. Hatice Ulusoy ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, iklim değişikliği için harekete geçilmezse daha kötü koşullara hazırlıklı olunması konusunda uyarı yaptılar. “Orman yangını mevsimlerinin süresi giderek uzayacak ve yangınların şiddeti daha da artacak” Avustralya'da 4 aydır süren yangınların küresel ısınmanın en önemli göstergelerinden biri olduğunu belirten Dr. Hatice Ulusoy, Türkiye'nin de 2019 yılının yaz aylarında çok sayıda yangınla mücadele ettiğini hatırlattı. “İklim değişikliği Avustralya'da görülen geniş çaplı yangınlar gibi aşırı hava olaylarını neredeyse olağan hale getirdi” diyen Ulusoy, “Çağımızın en önemli sorunu iklim krizi. Akdeniz havzası da diğer bölgelere göre daha fazla ısınıyor. Görünen o ki, orman yangını mevsimlerinin süresi giderek uzayacak ve yangınların şiddeti daha da artacak. Bitki örtüsü tarafından tutulan karbonun yüzde 75'ini barındıran ormanların yanması, hava kirliliğinin yanı sıra sera gazı artışına da sebep oluyor” dedi. “Türkiye'de son yıllardaki aşırı sıcaklıklardan dolayı yangınlar arttı” Orman yangınları ile iklim krizi ilişkisini anlatan Dr. Ulusoy, araştırmaların, orman yangınlarının sadece küresel ısınmanın bir sonucu olmadığını, aynı zamanda küresel ısınma üzerinde önemli etkileri olduğunu da ortaya koyduğunu kaydeden Ulusoy, “Ormanlar, bitki örtüsünde ve toprakta büyük miktarlarda karbon depolayarak atmosferdeki karbon dengesini düzenlemekte, küresel ısınmanın yavaşlatılmasına olanak sağlamaktadır. Dünya Meteoroloji Örgütü, geçtiğimiz günlerde son 10 yılın tarihin en sıcak dönemi olduğunu açıkladı. Bu nedenle orman yangınları daha sık çıkmakta ve geniş alanlara yayılmaktadır. Orman yangınları sonucu yıllarca depolanan karbon yanarak karbondioksit şeklinde atmosfere geri gidiyor ve sıcaklık artışına neden oluyor. Ağaç türlerinin artan sıcaklıklara yanıt olarak daha yüksek rakımlara kayacağı ve ormanların coğrafya üzerinde dağılımlarının değişeceği bekleniyor. Sıcaklık artışları, böcek popülasyonundaki artışı da hızlandırıyor. Türkiye'de özellikle son yıllardaki aşırı sıcaklıklardan dolayı yangınların artmasının yanı sıra özellikle Akdeniz ve Ege yöresindeki çam ormanlarında zararlı böceklerin üremelerindeki artışlar da ağaçların yok olmasına neden olmaktadır” diye konuştu. “Dünyada yaklaşık bir milyar hektar alanın daha ağaçlandırılması gerekiyor” İklim değişikliği ile mücadeledeki önlemlerden birinin ormanlık alanların sayısının artırılması olduğunu vurgulayan Ulusoy, şöyle devam etti: “İsviçre'deki Zürih Teknik Üniversitesinin Bilim Dergisinde geçtiğimiz aylarda yayımlanan bir araştırma, ormanlaştırmanın şimdiye kadar insanlığın neden olduğu karbondioksit salınımlarının üçte ikisini azaltma potansiyeli bulunduğunu ortaya koydu. Dünyada şu an 2 milyar 800 milyon hektar alan ağaçlandırılmış durumda. Küresel ısınmanın en fazla 1,5 derece ile sınırlandırılması hedefinin de tutturulmasına katkı sağlayabilmesi için yaklaşık bir milyar hektar alanın daha ağaçlandırılması gerekiyor. Bu alanların 205 milyar ton karbon gazını emerek bloke edebileceği öngörülüyor. İklim değişikliğinde ormansızlaşma kaynaklı sera gazı emisyonlarının yanı sıra enerji, tarım, ulaştırmada kullanılan kaynakların yaydığı emisyonların da etkili olduğu unutulmamalı. Mücadelenin bir bütün olarak yürütülmesi gerekiyor.” “Türkiye, risk grubundaki ülkeler arasında” Doç. Dr. Ahmet Demirak ise yapılan araştırmaların, yangınların sıklığı ve şiddetinin artmasıyla küresel ısınma arasında bağlantıyı tespit ettiğini ifade etti. Demirak, “Uluslararası Enerji Ajansına göre, yıllık toplam küresel karbondioksit emisyonu 32,5 milyar ton. Orman yangınlarının yıllık küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 5 ila 10'unu oluşturduğu tahmin ediliyor. Avustralya'da gördüğümüz yangınlar, çok daha kötü koşullara geçişin işareti olabilir. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak Akdeniz'in kuzeyindeki ülkelerde giderek daha sık ve yoğun şekilde kuraklık dönemleri yaşamaya başladı. Sera gazı salınımı nedeniyle önümüzdeki 30-40 yılda kuraklığın kontrol altına alınamayacağı gözüküyor. Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri açısından risk grubundaki ülkeler arasında yer alıyor. Toplam 22 milyon hektarlık ormanlık alanımız var. Bu topraklar, barındırdığı 3 bin endemik türle tüm Avrupa'dan daha fazla endemik türe sahip. Bu zenginliklerimiz, iklim krizinin tehdidi altındadır ve bu krizle mücadelede herkesin sorumluluk alması gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu. “Denge kurulmazsa kötü sonuçlar bizi bekliyor” Dünya ikliminde gerekli denge kurulmaması durumunda daha kötü sonuçlara hazırlıklı olunması gerektiğine dikkat çeken Doç. Dr. Demirak, şunları söyledi: “Bizi endişelendiren doğa olayları aslında bizi nasıl bir geleceğin beklediğini gösteriyor. Değişen iklim koşullarının olumsuz etkileri nedeniyle yükselen deniz seviyeleri, daha şiddetli hava koşulları, seller, kuraklıklar ve fırtınalarla yüzleşiyoruz. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna göre, küresel iklim değişimi yüzde 90 oranında insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor. ‘BP Statistical Review of World Energy 2019' raporuna göre de dünya birincil enerji tüketiminin yüzde 84,7'si fosil yakıtlardan karşılanıyor. Fosil yakıtların bu kadar yüksek oranlarda kullanılması, küresel ısınmaya, çevreye ve insan sağlığına zararlı hava kirleticilerin salınmasına devam edecek anlamını taşıyor. İklim hedeflerine uyumlu sürdürülebilir bir rota için temiz enerji gelişiminin de şu anki hızının üç katına sahip olması gerekmektedir. Ayrıca ısı kaybını engellemek için konutlarda yalıtım yapılması, ısınmada fosil yakıtlar yerine daha temiz enerji kaynaklarına yönelinmesi gibi adımlar atılması da zorunluluk haline dönüştürülmelidir. Aslında, küresel boyutta acil önlemler alınması gerektiği hakkında bir görüş birliği vardır. Ancak, önlemlerin nasıl alınacağı konusunda maalesef bir fikir birliği oluşmamıştır. İklim değişikliği hedeflerine ulaşılması ve gelecek için yeterli enerji sağlanması için, nükleer, hidrojen dahil olmak üzere tüm temiz enerji kaynaklarını kullanılması gerekiyor. Türkiye de enerji politikası gereği yenilenebilir enerji üretimini teşvik etmeye devam edecektir. Ayrıca Akkuyu Nükleer Enerji Santrali ile elektrik üretiminde karbondioksit emisyonu oluşturmayacak, iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlanacak, hava kirliliğini de azaltacak bir enerji çeşidini daha devreye alacaktır.”(İHA)