Yer Demir Gök Bakır, Yaşar Kemal'in Dağın Öte Yüzü üçlemesinin ikinci romanıdır. 1963 yılında yayımlandı. Üçlemede, Yalak köylülerinin yaklaşık olarak on üç aylık bir süreyi kapsayan yaşam mücadeleleri anlatılır. Yer Demir Gök Bakır'da köylülerin Adil Efendi'ye olan borçlarını ödeyemeyecek olmalarının onlarda yarattığı korku ve bu durumdan kurtulmak için bir ermişe dönüştürdükleri Taşbaş'ın öyküsü anlatılır. Bu yapıtta Muhtar Sefer ile Taşbaş arasındaki mücadele anlatının odağını oluşturur. Roman, Zülfü Livaneli tarafından 1987 yılında aynı adla sinema filmine uyarlandı. Ayrıca Yaşar Kemal'in Teneke'den sonra oyunlaştırdığı bir diğer eseridir. 1977 yılında Fransa Eleştirmenler Sendikası tarafından En İyi Yabancı Roman Ödülü'nü aldı.
Yalak'ta yaşayan köylüler pamuk ile uğraşırlar. Adil Efendi, köylülere borç para vermiştir fakat Muhtar Sefer ve Koca Halil yüzünden köylü istediği hasadı toplayamamış ve Adil Efendi'ye borçları ödeyememiştir. Adil Efendi'nin korkusu tüm köyü sarmıştır. Koca Halil bu durumdan sadece kendini suçlamış, köylünün karşısına çıkacak yüzü bulamamış, hem de köylüden korktuğu için oğluna öldüğünün haberini yaydırmıştır. Onun öldüğüne inanmayan tek kişi Meryemce Ana'dır. Koca Halil gibi bir dinsize mevlüt okutan tüm köylüye kızar ve bir daha asla konuşmayacağına yemin eder. Dediği gibi Meryemce Ana kendi evlatları dahil bir daha tek kelime bile konuşmaz. Koca Halil kendini bir ambara kitler, hemen hemen ışık yüzü görmez. Bozkırda boranın delice estiği bir gün Koca Halil kaçıp kendini yollara vurur ve köylü bir daha haber alamaz.
Yalak köylüleri için artık tek dert Adil'in tepelerine çöküp her şeylerini almasıdır. Borçlarını ödeyememiştir. Muhtar Sefer tüm köylüyü kapısına toplar, Adil Efendi'ye karşı herkesin arpasından buğdayına, atını, eşeğini, neleri var neleri yoksa saklamalarını söyler. Böylece Adil geldiğinde köyün halini perişan bulacak geri gidecektir. Köylü muhtarın dediği gibi nesi var nesi yoksa her şeylerini saklamaya koyulur. Çukurlar, kuyular kazıp her bir şeylerini ortadan kaldırır. Köy ıpıssız kalır, köylüler üstü başı yırtık, yalın ayak dolaşmaya başlarlar. Adil Efendi'yi beklerler fakat bütün yakın köylerin, kasabanın köylülerin her şeylerini sakladığını öğrendikleri haberi yayılır. Tüm Yalak köyü rezil olmuştur. Muhtar bu sefer de her şeyi çıkarıp Adil Efendi'nin kapısına yığarak köyün aklanmasını söyler. Adil Efendi yine gelmez. Gelmedikçe köylünün öfkesi artar. Muhtar Sefer çaresizlik içinde kıvranır. Taşbaşoğlu ise köylünün muhtardan yana oluşunu bir türlü hazmedemez. Köylüler ne söylerse söylesin, Taşbaş'a hak verir. Taşbaş, bela okudukça sanki ne dese olacak diye irkilip, saygıları artar, Taşbaş'ı nerede görseler kaçarlar. Artık Adil'den çok köylünün derdi Taşbaş'ın dedikleri olur. Günler geçtikçe Taşbaş hakkında hikâyeler uydurulur, muhtar bunun önüne geçmezse Taşbaş'ın kendi yerine geçeceğini kendisini öldürteceğini düşünür. Köy kurulu yeni bir kararla toplanıp Adil'e gider. Adil Efendi, köylünün borcunu bağışladığını hatta köylüye borç vereceğini ama köye gelmeyeceğini söyler.
Taşbaş'ın ermişliği gittikçe yayılır. Sefer, adamlarının biri ile de Taşbaş'ı öldürmeye karar verir ama başaramazlar. Taşbaş ise köylünün çıkardığı ermişlik hikâyesinden artık yorulmuştur. Herkes ona tuhaf bakıyordur, kendi karısı ve çocukları bile. Böyle oldukça Taşbaş çıkış yolu arıyor ama hakkında gözlemlenen rivayetlerden kendisi de kendinden şüphe duymaya başlar. "Ben ermiş değilim" dedikçe köylü onu yüceltir. Öyle ki zaman içinde ünü diğer köylere de yayılmaya başlar. Hastalar evine akın eder, şifa diler. İlginç olansa kötü olan herkes iyi olup gider. Artık Taşbaş da ermiş olduğunu düşünmeye başlar. Sefer jandarmaya Taşbaş'ı şikâyet eder. Yüzbaşı ilkinde Taşbaş'ın durumuna üzülüp salar ancak ermişlik yapmayacağına söz alır. Muhtar'ın tekrar şikayeti üzerine üç jandarma hasta kılığında Taşbaş'a gider ve üfürükçülük yaptığı ortaya çıkar. Jandarma bu sefer Taşbaş'ı alıp götürecektir. Taşbaş köylüyle son kez helalleşirken; ölünceye kadar köyün karıncasının, köpeğinin dahi muhtarla konuşmamasını, onu muhtar olarak asla kabul etmemelerini yoksa başlarına lanetler geleceğini söyler ve yola düşerler. Jandarmayla giderken boran çıkınca mağaraya sığınırlar. Herkes uyuyunca Taşbaş kaçar ve başka bir mağaraya sığınır.