Sahillerde, derelerin, ırmakların denizle buluştuğu yerlerde nasıl o hale geldiğine inanmakta güçlük çektiğimiz şekillerine anlam veremediğimiz ağaç parçalarını görmüşsünüzdür. Bir de denize ulaşamayanlar var. Aralarındaki tek fark denize ulaşanların tuzlu su ve güneş görerek doğanın kimyasına uyarak değişime uğraması. Yapanlar bilir, küçük parçaları bir araya getirip yaptığımız oyuncaklar gibi bu ağaçları toplayıp onu doğadan alıp heykel ya da bir sanat eseri haline getirenler var. Yaptıklarının bir tür lego olduğunu söylüyorlar; yabancılar bunun adına ‘driftwood’ diyor tam olarak ‘sürüklenen ağaç’ diyebiliriz. Bir flamingo, bir balina, bir martı ya da başka bir canlı figürü yapmak için sürüklenmiş ve koptuğu bir canlıdan bir başka canlıya dönüştürürken herhangi bir metal kullanılmadan yapılıyor. Doğaya saygı bu olsa gerek. Aklımıza 8 yüz yıldır ayakta olan Samsun’daki ‘çivisiz cami’ olarak bilinen Göğceli Camii geliyor. Hiç çivi çakılmamış. Bir fark var driftwood yapmak için ağaca bir şekil veremiyorsunuz. Artık onu somut bir sanat eserine dönüştürmek sizin hayal gücüne kalıyor. Türkiye’de bunu yapan bir elin parmağı kadar kişi var. Doğadan kopanı yine doğal malzemelerle doğanın bir parçası haline getirmenin heyecanını yaşıyorlar. Dedikleri şu; bizler doğal malzemeleri dahi eğip bükmüyoruz, bize nasıl geldiyse onu ne yapacağımızı hayal ediyoruz.