Komediden bilim kurguya, dramdan aksiyona, binlerce içeriği izleyici ile buluşturan Netflix, her geçen gün yeni içeriklerini izleyici karşısına çıkarmaya devam ediyor.

Yalnızca dizi, film değil belgesel, biyografik içerikler de sunan platformun kullanıcı sayısı da oldukça fazla. Dünyanın dört bir yanında içeriklerin tek bir yerde buluşturulduğu platformda ne izleyeceğini bulamayanlar için beğendiğim fantastik dizileri derledim.

Diğer türlerden tamamen ayrılan ve büyük bir kitlesi olan fantastik kurmacada çok fazla içerik yer alıyor. Ancak etkileyici fantastik dizilere rastlamak biraz zor. Bu sebepten fantastik dizi izlemeyi sevenler araştırma yapıyor. İşte çok beğeneceğiniz fantastik diziler...

The Legend of Vox Machina 
Diyarlarını korkunç canavarlar ve karanlık büyülü güçlerden kurtarmaya çalışan bir grup uyumsuz, bir yandan ölümsüz devlerle yüzleşip uğursuz bir büyücüyü devirirken, bir yandan da kendi aralarında kök salmış güçlü bir lanetle yüzleşirse… Başlangıçta sadece kolay para ve ucuz birayla ilgilenen, dışlanmış kimselerken paralı askere dönüşen bu yaygaracı ekip; kötülük krallığı tehdit edince adaleti sadece kendilerinin sağlayabileceğini idrak ediyor. “Dungeons & Dragons hayranlarına fantastik aşk mektubu” olarak tarif edilebilecek seri, gücünü müstehcen mizahından ve seyir zevki yüksek aksiyon sahnelerinden alıyor.
Cyberpunk: Edgerunners 
CD Projekt Red’in “sektörde çığır açacağı” iddiasıyla 10 yıl kadar yolu gözlendikten sonra 2020 sonunda yayımlanan video oyunu Cyberpunk 2077 evreninden bir animasyon dizi. Yönetmen koltuğunda KILL la KILL, Star Wars: Visions gibi serilerden tanınabilecek Hiroyuki Imaishi oturmakta. Arcane’in başarısının izinden giden Netflix, Cyberpunk: Edgerunners ile oyunun mekânı Night City’nin suç ve ileri teknolojiyle donatılmış sokaklarına davet ediyor bu kez. Cyberpunk: Edgerunners oldukça stilize görsel dünya inşa ediyor; body horror’la göbek bağıyla, bağımlılık ve teknoloji üzerine söyledikleriyle dikkat çekerken karakter dramasını da ihmal etmiyor.
House of the Dragon
Targaryen Hanedanı ve onların Ejderhaların Dansı olarak bilinen iç savaşı, Game of Thrones evreninin seyirciyle buluşan ilk uzantısında karşımızda. Yüksek beklentilerle ve yoğun bir ilgiyle (HBO’nun izlenme oranı açısından en iyi açılış yapan serisi) başlayıp vadettiklerini seyircisine büyük oranda sağlayan, halefi kadar tek sesli övgülere henüz mazhar olamasa da prodüksiyon kalitesi, karakter dinamikleri ve oyunculuk performanslarıyla televizyonun altın çağına yakışan bir iş demek mümkün House of the Dragon’a. Bu taht savaşının, ejderhaların soyunun tükenmesiyle nasıl sonuçlandığını görmeyi şimdiden merak ediyoruz.
Pantheon 
Maddie; zorbalığa uğrayan, utangaç, sosyal problemlere sahip bir ergenken internetten yazıştığı bir yabancıdan hayatıyla ilgili tavsiyeler almaya başlıyor – ne var ki bu kişi, vefatını henüz atlatamadığı babasından başkası değil. Deneysel bir teknolojik çalışma sayesinde gerçekleşen bu mucize, yeni türden bir dünya savaşına yol açabilecek global bir komplonun kapısını aralamak üzere. Dijital ölümsüzlük yolunda zihinlerin sunuculara aktarıldığı bir gelecekte, insan olmanın ne demek olduğu üzerine kafa yoran fütüristik hikayesiyle Pantheon, zeki, fantastik ve sürükleyici bir seyir deneyimi.
Andor 
Death Star’ın planlarının çalınmasını sağlayan intihar timinden Cassian Andor’un öyküsünü keşfe çıkan Andor, Star Wars spin-off yağmurunda son durağımızdı. İmparatorluk’a karşı filizlenen isyana halkın ve gezegenlerin nasıl dâhil olduğunu işleyen yapım, yine bu sene izlediğimiz Obi-Wan Kenobi’nin yarattığı hayal kırıklığına derman olan cinsten. Star Wars fabrikasından çıkan bir yan üründen ziyade olgun politik tavra sahip bir casusluk draması olduğu hissettiriyor ki bu başarıyı, Rogue One senarist takımında da görev alan baş sorumlu Tony Gilroy’un kredisine yazmak lazım.
The Sandman 
Beklediğimize kesinlikle değdi! Fantastik edebiyatın ikonik yazarı Neil Gaiman’ın sınır tanımaz kaleminden çıkan, uzun soluklu bir geçmişe sahip çizgi roman serisi The Sandman, yıllar yıllaaar süren olamayışların ardından şanına yaraşır bir dizi uyarlamasıyla çıktı karşımıza. Dünyanın ve insanların hizmetindeki yedi sonsuz varlıktan biri olan; hayallerin, rüyaların ve uykunun efendisi Dream (Düş), Morpheus ya da Sandman; insanlığın fantezilerini ve en derin korkularını şekillendirdiği rüya âleminden beklenmedik şekilde koparılıp, bir asır boyunca ondan faydalanmak isteyenler tarafından dünyaya tutsak edilir. Gücünü geri kazanmak, eski dostlarını ve düşmanlarını yeniden ziyaret etmek için farklı dünyalar ile zaman çizgileri arasında yolculuk edecektir. Kadro, diyaloglar, prodüksiyon hepsi rüyalara layık.
Severance 
Ne haltlar yediği tam olarak bilinmeyen Lumon isimli dev bir firma, kelimenin tam anlamıyla çalışanlarının hayatını ikiye bölüyor. İş yerine girdiğiniz anda dışardaki kendinizi unutuyorsunuz, ofisteki kendiniz ise Lumon firmasının tapulu malı. Ama peki, ya bu diğer kendiniz de dışarıdaki dünyada var olmak isterse? Son zamanlarda televizyon dünyasında ortaya atılan en yaratıcı ve sürükleyici fikirlerden biri üzerine kurulu Severance, tüm bilim kurgu unsurlarının ardında dayanışma ve sorgulamaya methiyeler düzen bir düzen eleştirisi. Lumon Laboratuvarları’ndaki zamanda kaybolmuş psikedelik ortam, iki dünya arasında yaratılan atmosfer farkı, seyirciyi yakalamakta hiç zorlanmayan kadro ve konuya övgüler dizmek zaruri. Ha bir de jeneriği çok iyi!