Köşemde Türkiye’de kendi alanına damgasını vurmuş isimleri konuk etmeye çalışıyorum. Bugün ise Çallı Kuşağı ressamlarından Feyhaman Duran’dan bahsedeceğim. Duran, portre sanatının Türkiye'deki ilk ve en önemli temsilcisiydi.
Feyhaman Duran, 1886'da İstanbul'da dünyaya geldi. Babası, Rüsamet Emaneti (Gümrükler memur) Süleyman Hayri Bey'dir. Annesini genç yaşta kaybetti. Babası, eşinin vasiyetini yerine getirerek oğlunu 1895 yılında, günümüzdeki adı Galatasaray Lisesi olan, Galata Sarayı Humayun Mektebi'ne kaydettirdi. Burada, ressam Şevket Dağ, Tevfik Fikret ve Viçen Arslanyan Efendi'nin öğrencisi oldu. Okulda tarama kalem ve çini mürekkebiyle, daha sonra da yağlı boya resimleriyle dikkat çekti ve özellikle Hüsn-ü Hat, yani Güzel Yazı dersinde başarılı oldu.
1908 yılında okulu bitirir bitirmez Bab-ı Ali'ye kâtip olarak girdi. Aynı yıl Hüsn-ü Hat öğretmeni olarak, mezun olduğu Galata Sarayı Humayun Mektebi'ne atandı ve hocası hattat Tahsin Bey’in yerine bu dersi verdi. Mısırlı prens Abbas Halim Paşa'nın, güzel sanatların çeşitli bölümlerinde başarı gösterenler arasından yaptığı seçimle Avrupa'ya gönderdiği öğrenci grubuna girerek Paris’e gitti.
Konu ile ilgili bir rastlantıyı kendi ifadesiyle şöyle aktarmıştır:
Galatasaray Lisesi’nde resim öğretmeniydim, bir gün tanıdığım bir hanımefendiye resmini yapmayı teklif ettim. Bana: ‘ben yaşlıyım ne olacak resmimi yapıp ta? Onun yerine şu küçük kız çocuğunun resmini yap!’ diyerek çantasından küçük bir kız çocuğunun resmini çıkarıp verdi. Bu resmi bir portre hâline getirdim. Çocuğu tanımıyordum. Sonradan bunun zamanın ünlü kişilerinden Prens Abbas Halim Paşa’nın dördüncü kızları olduğunu öğrendim. Paşa, bu resim üzerine öteki beş kızının ve bazı tanıdıklarının daha resmini yaptırdı, takdirlerini kazandım, böylece kendileri tarafından ve bütün masraflarım karşılanarak Paris’e öğrenime gönderildim. Bu vesileyle hayatımda mutlu bir dönüm noktası olmuştur.
1911 ile 1913 yıllarında Paris’te sanat eğitimi gören Feyhaman Duran, o yıllarda aynı amaçla Paris'te olan genç Türk ressamlarının da devam ettiği Academie Julian’da Jean Paul Laurens Atölyesi’ne kaydoldu. Bu sıralarda ortaya çıkan İzlenimcilik akımına yakınlık duydu.
I. Dünya Savaşı başlayınca yurda döndü. 1916’dan itibaren Galatasaray Sergileri'ne her yıl düzenli katıldı. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nın sergilerinde yer aldı. Harp Mecmuası’nda çalışarak, savaş resimleri yaptı. Birinci Galatasaray Sergisi’nde Prof. Dr. Akil Muhtar adlı portresi ile "Gümüş Madalya" ve "Zikr-i Cemil Ödülü"'nü aldı.
1919 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'ne (Kız Güzel Sanatlar Akademisi) "Usul-ü Tersimé öğretmenliğine getirildi. Ömer Adil Bey'den sonra bu okulda müdürlük yaptı.
1922 yılında öğrencisi Güzin Hanım'la evlendi. 1923'te Türk Ressamlar Cemiyeti'nin yönetim kurulu üyeliğine seçildi. 1926'da Sanayi-i Nefise Birliği, 1929'da Güzel Sanatlar Birliği adlarını alan dernekte yöneticiliği ömrünün sonuna kadar sürdürdü.
Kız ve Erkek Sanayi-i Nefise Mekteplerinin birleştirilmesi sonucu İnas Sanayi-i Nefise Mektebi kapanınca, artık karma eğitim veren Sanayi Nefise Mektebi'nde 1927’de Usul-ü Tersim, 1933’te ise “Resim Atölyesi” öğretmenliğine atandı.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin düzenlediği yurt gezileri kapsamında 1938 yılında Gaziantep'e gönderildi. Buradan on yapıtla dönen Feyhaman Duran 1939 Ocak ayında İbrahim Çallı ve Ayetüllah Sümer birlikte İsmet İnönü'nün portresini yapmak üzere Ankara'ya çağrıldı.
Kurulduğu dönemde İstanbul Deniz Müzesi'nin siparişi üzerine Topkapı Sarayı Müzesi koleksiyonundaki minyatürleri tuvale aktarmış olan sanatçı 1940’larda eşi ile birlikte Topkapı Sarayı'nda çalışıp sarayın iç ve dış mekanlarını tuvale aktarma olanağı buldu. II. Dünya Savaşı nedeniyle 1943-1947'de müze koleksiyonun bir kısmı önlem olarak Niğde'ye taşınmış ve saray ziyarete kapatılmıştı. Bu dönemde izin alarak sarayda çalıştı, müzedeki pek çok eseri yakından inceleme fırsatı oldu.
Duran, arkadaşı Sami Yetik’in "Ressamlarımız" adlı üç ciltlik kitap kapağı tasarladı. İbrahim Çallı ve Sami Yetik ile Vezneciler'de Zühal Kırtasiye Mağazası'ndaki atölyede resim dersleri verdi.
1951 yılında emekli oldu. Emekliliğinde çalışmalarını sürdürdüğü Beyazıt'taki evini müze olarak İstanbul Üniversitesi'ne bağışladı.
6 Mayıs 1970'te İstanbul'da öldü ve Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği'nde defnedildi.