Hikâye ya da öykü, gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa, düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır.

Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir ve çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle hayal ürünü ya da gerçekçi olabilir. Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla oluşturulan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir. Hikâyede kişiler, olay örgüsü, mekân, zaman, anlatıcı ve bakış açısı olmak üzere beş temel yapı unsur vardır ve olay hikâyesi ve durum hikâyesi olarak ikiye ayrılır.

Arapça kökenli hikâye kelimesinin eş anlamlısı olarak kullanılan "öykü" sözcüğü Türkçedir. Dil devrimi'nde öykün-(mek) kökeninden türetilmiştir. Eski Türkçede ise bu sözcük ötgünçtür. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra yasaklanan 205 türkçe sözcükten birisidir. "Hikâye" kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmiştir. Türetildiği fiil kökü "hakeve", "taklit etmek, bir metnin kopyasını çıkarmak"; aynı kökten "hekâ" ise "benzemek, aynen nakletmek" anlamlarına gelir. İlk zamanlar "destandan masala, fıkradan menkıbeye, romandan tiyatroya kadar bütün tahkiyeli" metinleri kapsadığı için kendine özgü bir türün adı olan "hikâye" özel adı ile karıştırılırken zamanla sıyrılıp türün adı olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Doğu dillerinde olduğu kadar Batı dillerinde de bu tür modern özelliklerini kazanıncaya kadar değişik adlarla anılmıştır. Meselâ Fransızcada "masal" anlamında conte, "anlatım" mânasında récit, "tarih" mânasında histoire kelimeleri aynı zamanda hikâye türü için de kullanılmıştır. Edebiyat eleştirmenleri ve yazarlarının tartışma içinde olduğu bir konudur öykü ve hikâye ayrımı. Klasik/modern, toplumsal/bireysel, sözlü/yazılı gibi ayrımlar söz konusu edilir. Modern Türk Hikâyesi adlı kitabında Âlim Kahraman edebî bağlamda hikâye yerine öykü sözcüğünü ilk olarak 1949 yılında Nurullah Ataç’ın kullanıldığını söyler.

Feridun Andaç da hikâye ve öykünün ayrı türler olduklarını belirtmiştir. Ona göre hikâye (örneğin halk hikâyeleri) ağırlıklı olarak sözlü geleneğin içinde köklü bir ürünken, öykü ise sözlü anlatıdan ziyâde bir tasarımın söz konusu olduğu modern edebiyatın bir ürünüdür. Bunun dışında birçok edebiyat araştırmacısı aynı görüşü savunmuştur. Sait Faik Hikâye Armağanı’nda kullanılan hikâye sözcüğü ile tarihsel sıralamada daha sonra başlayan diğer yarışmaların Öykü Yarışması adıyla anılması bu sebeptendir. Bu iki kelimenin aynı anlamda kullanılmadığını söyleyen edebiyatçılarımızdan biri de Feyza Hepçilingirler’dir. Atilla Özkırımlı da modern dönemdeki yazınsal eserler için öykü kelimesinin uygun olduğunu belirtir. Aynı görüş altında birleşen onca edebiyatçı varken bile, bu iki kelimenin ayrımı edebiyat bilimi altında genel geçer bir hükme bağlanmamıştır

Editör: TE Bilisim