Orhan Pamuk’un aynı adlı romanından esinlenerek açtığı Masumiyet Müzesi, İstanbul’un Çukurcuma semtinde, romanın kahramanı Kemal’in hayatının ve saplantılı aşkının izlerini taşıyan bir koleksiyon müzesi olarak karşımıza çıkıyor. Pamuk’un 2008’de yayımlanan “Masumiyet Müzesi” romanı, 1970’lerin İstanbul’unda geçen bir aşk hikayesini anlatırken, aşkın, takıntının ve hatıraların nasıl bir yaşam inşa edebileceğini de gözler önüne seriyor. Romanı okuyanlar için müze, hikayeyi fiziksel dünyada yaşatan, romandaki her nesnenin adeta somut bir tanığı olarak görülüyor.

Masumiyet Müzesi’nde sergilenen her obje, Kemal’in aşık olduğu Füsun’a dair bir anısını temsil ediyor; çay bardakları, sigara izmaritleri, elbiseler ve mektuplar gibi gündelik hayatın detayları, ziyaretçiye aşkın nesnelere nasıl bir anlam yüklediğini gösteriyor. Müzede en dikkat çekici köşelerden biri, Kemal’in Füsun’un içtiği sigara izmaritlerinden oluşan koleksiyonudur; her izmarit, Füsun’a olan saplantılı aşkını ve zamanın yavaş yavaş geçişini anlatan bir sembol haline gelmiştir.

Müze, sadece bir romanın somutlaşmış hali değil, aynı zamanda İstanbul’un 1970 ve 1980’li yıllarına dair bir toplumsal hafıza sunuyor. Bu döneme ait nesneler, ziyaretçilere o dönemin İstanbul’undaki yaşam tarzını, gündelik alışkanlıkları ve sosyo-kültürel yapıyı hissettiriyor. Masumiyet Müzesi, aynı zamanda, aşkın nesnelerle nasıl bir ilişki kurduğunu ve belleğin nasıl korunduğunu sorgulayan bir sanat eseri olarak öne çıkıyor.

Orhan Pamuk, müze ile okuyucuya bir deneyim sunarken, aynı zamanda bir soru da soruyor: “Anılarımızı hangi nesnelerle yaşatıyoruz?” Müzeyi gezenler, kendi hayatlarında da benzer nesnelere, benzer duygularla bağlandıklarını fark ediyorlar. Masumiyet Müzesi, İstanbul’un kültürel mozaiğine modern bir dokunuş getirirken, ziyaretçilerine aşkın ve hatıraların dokunaklı bir sergisi olarak unutulmaz bir deneyim sunuyor.