Editör: TE Bilisim
Ülkemizde kadın çalışma yaşamına yeterinde katılmıyor. Kadın emekçilerde işsizlik oranı çok yüksek. 10 kadından 3’ü çalışmak istiyor ama 3’te 2’si iş bulabiliyor. Çalışan kadınlarımızın % 67’si işçi, emekçi ve maaşlı olarak çalışırken % 22’si ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. 2018 yılında 11 milyon kadın ev işleriyle meşgul ve 14 milyon kadın ise ailevi ve kişisel nedenlerle çalışmıyor. Ülkemizde kadınlarda işsizlik oranı % 14,5 ve bu oranı iş aramayan kadınları da dahil edersek kadın işsizlik oranı % 25. Ülkemizde kadınların ekonomik yaşamda erkeklerden daha az para kazandığını görüyoruz. Örneğin okur-yazar olmayan bireylerin çalışma yaşamı verilerine baktığımızda erkeklerle aynı sektörde çalışmadığı hâlde erkek 13 milyon kazanıyor, kadın 9 milyon kazanıyor.
Son yıllarda uluslararası kadın örgütlerinin girişimiyle kadınların iş yaşamıyla ilgili piyasa dostu politikalar geliştirmek, mikro krediler sağlamak, kadınların beşeri ve sosyal sermayelerini yükseltmek ve sistemin yarattığı çalışma saatleri vb. eşitsizlikleri gidermeye yönelik girişimler söz konusu olmuştur. Ne yazık ki, bu tür liberal politikaların uygulandığı ülkelerde sitemin yarattığı eşitsizlikler ve çalışma saatleri bu programı uygulayanlar tarafından dikkate alınmamaktadır. Yani söz konusu ülkeler için piyasa faaliyetlerinin devam etmesi ve ekonomideki kalkınma programlarının uygulanması öncelikli konulardan. Bu ülkelerde kadın sadece üretime katılıyor ve piyasa koşullarını devam ettiren unsur olarak görülüyor. Yani ekonomideki kalkınma politikalarında ve toplumsal yaşama katılma konularında kadının önemsenmesi söz konusu değil.
Kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerde liberal politikalar böyle iken neoliberal ve İslamcı politikaların uygulandığı ülkelerde ise durum biraz daha farklı. Bu ülkelerde; kadınlar için esnek çalışma saatleri, özel girişimcilik, ev eksenli işler, kadın ve aile ağırlıklı ekonomi politikaları, kadın ağırlıklı kamu politikaları ve kadın üniversiteleri vb. uygulamalar söz konusu. Kadın emeğine yönelik alternatif politikalar üretmek konusunda bizim ülkemizde de aşağı yukarı aynı durum söz konusu olmakla birlikte bazı kamu istihdam politikaları ile bu durum aşılmaya çalışılmış özellikle hanımların iş yeri ve iş sahibi olmaları yönünde çalışmalar yapılmıştır. Eğitimli kadınların ülkemizde kamusal alana katılmaları ve kamu iş gücü olarak çalışmaları ve üniversitelerde öğretim üyesi olmaları konusunda hiçbir engel olmamakla birlikte bu fırsatlar sadece belirli kesimlere yani okumuş kadınlara sunuluyor.
Toplumların kalkınması kadınların karar alma mekanizmalarında yer alması, söz sahibi olması yani kadınlara yönelik planlamalar ile gerçekleşecektir. 21. yüzyılda ekonomi koşullarında kadınların yaşamları üzerinde söz sahibi olmalarını sağlayabilmek için kadınlara yönelik gelir getirici istihdam politikaları üretmek ve kadın emeğine yönelik politikalar geliştirmek için öncelikle;
-Kalkınma ve planlamada kadını gören politika ve uygulamalara yer verilmesi,
- Kadının iş gücü piyasasına katılması,
- Kadına yönelik istihdam politikaları geliştirilmesi,
- Planlamayı kadınların yapması, kadınların planlama konumunda olması,
- Kadınların teknolojiyi tasarlayan ve kullanan bireyler olması,
- Kadının kamusal alanda yer almasının sağlanması,
- Kadınların makamlarla ilişkilendirilmesinin sağlanması,
- Kadınlara gelir elde etme imkânlarının artırılması,
- Kadınların çalışma yaşamında iş ve mesafelerinin göz önünde bulundurulması,
- Kadınların ev içi sorumluluklarının kolektif hâle getirilmesi,
- Kadın okur-yazarlığının artırılması,
- Tüm mesleklerin kadınlara açık hâle getirilmesi,
- Eğitimli, vasıflı yurttaşlar olarak kadınların sadece üretime değil, toplumsal yaşama katılması,
- TBMM’deki kadın kotasının artırılması, siyasette eşitlik,
Cumhuriyet’in İlk Yıllarında TBMM’de Kadın Temsilinde Büyük Başarı
Atatürk Cumhuriyet'i kurarken gerçekleştirdiği inkılap ve reformların başarısını, büyük ölçüde kadın haklarındaki gelişmeye bağlamıştı. Toplumların sosyal yapılarındaki temelin sağlamlığının, kadının iyi eğitilmesi ile kurulabileceğini gözlemleyen Atatürk, 1925'te Kastamonu'da yaptığı konuşmada şöyle der: “Toplumu kalkındırmak istiyorsak, izlememiz gereken daha emin ve daha etkili bir yol vardır. O da Türk kadınını çalışmalarımıza ortak etmek, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, kadının, bilimsel, toplumsal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapma yoludur.” Bu konuşma ile kadın-erkek eşitliği ilkesini açıkça ortaya koyan Atatürk, Birleşmiş Milletler’in, 20 yıl sonra kabul ettiği Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin 1. ve 2. maddesi ile yayımladığı ilkeleri, çok daha önce dile getirmişti. 31 Ocak 1923 yılında İzmir'de yaptığı konuşmada şöyle der: “...şuna inanmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir ...” Yine aynı yıl Türk kadını için Atatürk şunları vurgular: "...bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer bir organı işlemezse o sosyal toplum felçlidir ..."
Atatürk, 1923 yılının Ocak ayında yaptığı şu konuşmasıyla kadının sosyal statüsünün bir toplumun kalkınması için ne denli önemli olduğunu dile getirmiştir. “...Bir ulus ilerlemek ve uygarlaşmak isterse, özellikle bu noktayı temel olarak benimsemek zorundadır. Kadınlarımız da bilgin olacak ve erkeklerin geçtiği bütün öğretim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar, toplumsal hayata erkeklerle birlikte yürüyecek, birbirlerinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır ...." 1924 Anayasası' nda yer alan eğitimin birleştirilerek laikleştirilmesi uygulaması ve 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretimin Birleştirilmesi) ile ilkokul, kız-erkek ayrımı yapılmaksızın herkes için zorunlu hâle getirildi ve millî eğitim dönemi başlatıldı. Eğitim alanındaki bu büyük atılım aynı zamanda kadına eğitimde fırsat eşitliğini de getiriyordu. Oysa iki cinsin eğitimden eşit olanaklarla yararlanabilme hakkının Almanya'da 1908 yılında, Çin' de ve Mısır' da l929'larda elde edildiğini ve her üç ülkede bu hakkın uzun kadın mücadelesi sonunda kazanıldığını görüyoruz.
Yorumlar