Merhaba, bugün sizlere hayata olan bakış açımdaki tuhaflıklardan bahsedeceğim. Daha önceki yazılarımda biraz bahsetmiştim satranca olan ilgimden. Bu yazıda yaptığım saçmalıklardan bahsedeceğim biraz, hatırladıkça hep gülüyorum.
Herhangi bir şeyi sıradan bir şekilde yapmayı sevmiyorum ben konu ne olursa olsun kendi tarzımı bulmaya çalışıyorum. Satrançta da aynı şekilde kendi tarzımı bulmak istedim. Çeşitli ustaların oyunlarını inceledim ve feda yapılan oyunlardaki heyecanı görünce bende oyun sitilimi klasik olmaktan çıkartıp kendimce daha heyecanlı bir hale getirdim. Katıldığım turnuvalarda da bu şekilde oynadım hatta biraz abarttım.
Mikhail Tal’in bir su aygırını bataklıktan çıkarma hikâyesi vardı onun ister istemez baya etkisinde kaldığımı fark ettim. Kısaca anlatayım Tal’i ilk başta sezgisel bir at fedası görüyor ama ona öğretilmiş olan matematiksel ‘’varyant ağacının dallarını budama’’ yöntemiyle düşünmeye çalışıyor ama bir çıkış bulamıyordu. Aklına birden su aygırını bataklıktan çıkarma şiiri gelir ve hayal eder nasıl çıkaracağını, dakikalarca düşünür ve sonunda bataklıktan kurtarır. Hayal dünyasındaki bu büyük çabadan sonra satranç tahtasına dönüp, sezgisel o at hamlesini oynar ve kazanma ihtimali düşük olan oyunu kazanır.
Bende sanırım bundan o kadar etkilendim ki her oyunda İİBF’nin bahçesindeki muhteşem çiçeğe bakar onu hayal ederdim. Tohumdan çiçek açana kadar tüm evrelerini, İİİBF de, çardakta, tiyatro salonunda vb. her yerde.
İkinci öğretim olduğum için gündüz çok fazla vaktim vardı ve her öğlen, satranç salonunu da olurdum ve sürekli maç yapardık. Satranç oyunları sırasında pencerenin önünde duran bu çiçeği seyrederdim. Siyah taşlarla oynamayı tercih etmemin sebebi de tam olarak buydu. Çünkü siyah taşlarla oynarken, yüzüm pencereye dönük oluyor ve bu muazzam çiçeği seriyordum.
Mehmet Toprak vardı iyi bir satranç oynardı. Bir oyunda benden piyon öndeyken benim yaptığım saçmalıklar adamın aklını o kadar karıştırdı ki, ne olduğunu anlamadan yenildi bana. Bir yıl boyunca hazmedemediği için salona gelmedi, sonrada üniversiteyi bitirip gümrük memuru oldu. Bu yazı belki denk gelir ona, selam olsun.
En çok zevk aldığım oyunlar Aytaç’la oluyordu. İspatlamakta zorlansam da 18 yılda tam 6 kere yenebildim onu. Çiçekmiş, su aygırıymış yok fedaymış hiç affetmez tokatlardı (Tokatlamak: Argoda yenmek) beni. Sürekli yenilsem de oynamak hep çok zevkliydi özledim. Şimdi tamamen kişisel birseşy yapıyorum ve satranç oyunu başlatıyorum her yazıda hamlemi ve bana karşı oynanan hamleyi yazacağım, bakalım bu sefer kim yenecek.
Bu satırları yazarken, o günleri düşünmek yaşadığım güzellikleri tekrar canlandırıyor bende mutlu oluyorum. Hepsi, benim için unutulmaz anılar arasında yerini koruyor.
Bugünlük bu kadar görüşmek üzere hoşça kalın. 1-e3 …