Ünlü Fransız yazar Honoré de Balzac…

Doğum ismi Honoré Baissa. Ancak insanların onun soylu olduğunu düşünmelerini istediği için soyadını değiştiriyor ve ismine kulağa aristokrat gelen “de” sözünü ekletiyor… Nasıl ama?

Ancak kendisi hiç de aristokrat adablara sahip değil. Özellikle yemek yerken etrafa parçalar sıçrattığı ve doymak bilmez bir iştaha sahip olduğu anlatılageliyor. Bu nedenle de en bilinen özelliği aşırı kilolu olması, bir metre altmış santim olan boyu da işin içine girince büyük romancılar arasında bir body shaming (beden ile utandırma) örneği olarak  “en şişman olanı” şeklinde tanımlanıyor ve bu şekilde tarihe geçmesi kaçınılmaz oluyor…

Balzac’ın bir diğer bilinen özelliği ise kahveye olan düşkünlüğü. Günde yaklaşık elli adet yüksek oktanlı kahve içtiği, hatta kahvesini pişiremediği zamanlarda bir avuç çekirdeği öğütüp ağzına attığı görülüyor… Ve elbette bu kadar çok kahve içmenin yarattığı sorunlarla da yüzleşiyor. Mide krampları, yüksek tansiyon ve kalp büyümesi sonucunda henüz elli bir yaşındayken vefat ediyor…

Oğuz Atay’a göre Balzac “kendini romantik sanan genç kızların saçma sapan hayallerini beslemek için okudukları ikinci sınıf bir romancı”... 

Ama bir çoğumuz için “Vadideki Zambak”, “Goriot Baba”, “Tılsımlı Deri” ve “Köylü İsyanı” gibi başyapıtların dahi yazarı…
Öyle bir dahi ki romanları yüzyıllarca hep çok satanlarda kalıyor, farklı dillere çevriliyor ve derslerde okutuluyor…

Ancak dahilik ile delilik arasında da çok ince bir çizgi olduğu söylenmez mi?

O zaman size bununla ilgili bir hikaye anlatayım.

Bir rivayete göre Alman filozof, dilbilimci ve devlet adamı Friedrich von Humboldt psikiyatr bir dostundan kendisini gerçek anlamda deli biriyle tanıştırmasını istiyor. Bu talep üzerine doktor, deli bir hastası ve Humboldt ile bir öğle yemeği ayarlıyor. Yemeğe Balzac da davet ediliyor. Balzac her zamanki gibi biçimsiz giyimi, derbeder duruşu ve kötü yemek yeme şekli ile yemek boyunca sürekli konuşuyor. Humboldt, yemeğin sonlarına doğru doktor arkadaşına yaklaşıp kendisini böyle enteresan bir deli ile tanıştırdığı için yürekten teşekkür ediyor. Ancak ortada bir yanlış anlaşılma var…Psikiyatr durumu fark ediyor ve Humboldt’a dönerek “İyi de deli olan ötekisi, senin gösterdiğin Mösyö Honoré de Balzac!”

Kimin deli kimin akıllı olduğunun karıştığı bu hikayeden yola hareketle…

Günümüzde de kimin deli kimin akıllı olduğu konusunda hangimizin aklı karışmıyor ki?

Bu nedenle kimseyi de atlamamak adına…

Hepimizin 8 Kasım Dünya Deliler Günü kutlu olsun…

Keyifli haftalar…